Fen Lisesi Ankara’da türünün ilk örneği olarak eğitim vermeye başlayalı 50 yıl oluyor (1964). Bendeniz 10’uncu mezunuyum (1974 girişli). Adet olduğu üzere ‘Okul bizim zamanımızdan sonra çok bozuldu’ kuralının gereği olarak mı, yoksa darbe ve hemen öncesindeki ‘milliyetçi cephe’ hükümetlerinin maarif kolejlerini Anadolu lisesileştirme girişimlerine paralel olarak mı, emin değilim ama; Fen Liseleri de çoğaltılıp, önce büyük kentlere, ve sonrasında ise tüm ülkeye, özel okullara bir ‘okul türü’ olarak ulaştı.
Kalkınma hamlesinin içinde bilimsel düşünme alışkanlığının yeri olduğuna inananlar 1950’lerde ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki yarışın bir parçası olarak geliştirilen bilim adamı yetiştirme odaklı lise programlarının ülkemizdeki pilot örneğini 1960’ların başında Fen Lisesi’nde kurdular. Herkesin zorunlu yatılı olduğu, öğretim üyesi kalitesindeki öğretmenler ile üniversite düzeyinde laboratuvarların bulunduğu bu okul benim de içinde olduğum ve bugünkü kadar yarışmacı olmayan bir sınavla seçilen bir grup gence mutlu ve bilimli bir lise dönemi verdi. Kariyerlerimiz ve hayata bakışımız üzerinde dönüşsüz etkiler oluşturdu. ABD’de bugün STEM diye bilinen Fen ve Teknoloji liselerinin öncülü olan 1960’lardaki Bronx High School of Science mezunları da benzer öyküler anlatıyorlar.
‘Fen Liseliler’in çoğu okulun matematik ve fen alanında ‘en iyi’leri topladığı, o en iyilerin de biz olduğu düşüncesini bir süreliğine de olsa acaba benimsemiş miyizdir? Seçkin ya da elit olmanın tanımlarından birisi olarak fen-matematik zekasını belirlediğimizde, ne kadar zeki olduğunuzu düşünmek ergenliğin hayhuyu içinde sıradanlaşıp kaybolma korkumuzu giderici olabilir. Koca ülkede ‘en zeki’lerin sayısını topu topu 96 kişiye indirgediğimizde, ‘zeki olmayı’ çok önemseyen, zekayı da matematik, fizik, kimya (‘biyoloji zeka gerektirmez’) alanları üzerinden tanımlayan bu bakış elbetteki sadece kendi fikrimiz değildi.
Dönemin (daha ziyade kentli orta sınıf) değerlerinin bir parçası olan fen-matematik zekamız ile şişindiğimiz o dönemde, bu sayfaya grafiğini alıntıladığım araştırma sonuçları henüz yayımlanmamıştı (Skuse ve ark., 2009). Grafiğe baktığımda verbal (sözel analitik) IQ arttıkça sosyal ‘zeka’da sorun yaşayanların oranının arttığını gördüm. Açıklayayım, verbal IQ ‘dil temelli’ anlamına gelmekle birlikte özellikle analitik/matematiksel zekayı içerir. Fen ve matematik kafası taşıyor olmanın ‘bedeli’ olan sosyal durumları pek iyi anlayamama veya sosyal ilişkilere düz mantıkla yaklaşma kusurunu gösterme olasılığımız analitik zekamız arttıkça yükselmekteydi. Bir önemli ayrıntı ise, grafikte göreceğiniz koyu renkli sütunlarda temsil edilen alt grup için bu ‘analitik zeka yükseldikçe ile sosyal zeka kusurluluk oranı artabilir’ ilişkisinin geçerli olmamasıydı. O alt grup hangisiydi, derseniz, kadınlar.
Zeka, sosyal zeka ve analitik zeka kavramlarına yanıltıcı görkemlerine kapılmadan bakabilirsek, göreceğimiz ve tartışacağımız çok şey var. Fen Lisesi ve fen liselerinden bu yana zekaya ilişkin psikolojik ve biyolojik bilgilerimiz çoğaldı; durumu daha iyi anlıyoruz (evet, bunu yazmalıyım). Diğer yandan, ‘fen ve matematik’ ağırlıklı analitik zeka üstünlüğü iddiasıyla ‘seçkinleşmek’ hevesi sürüyor. Bu sadece bizim gibi kimlik arayan ergenlerin arayışı olmaktan çıkıp, anne-babaların çocuğa bir kimlik yakıştırma aracı haline de dönünce zarar verici olabilir. Üniversitelerin, belediyelerin ‘üstün zekalı’ çocuklara eğitim verme amacı güden faaliyetlerine katılabilmek için siyasi parti yetkilisinden torpille zeka skorlarını yükselten aileleri duyunca, Fen Lisesi’ndeki arkadaşlarıma ve anne-babalarına haksızlık etmemek gerekirdi, diye düşündüm. Sosyal zekasından ‘vazgeçerek’, analitik zekasını ‘yükselttirerek’ (torpil bulamazsak beyin dalgalarını etkileyerek zekayı yükseltme iddiasındaki ‘uzman’lara gideriz!) çocuklarını ‘üstün’ yapacağını düşünen anne-babalara ne demeliyiz? Bir yalan ortaya atıp sonra ona inanarak çocuklarını kendi beklentileriyle boğmalarına ses çıkartmadan bakmalı mıyız? Bir düşünün.
Bu arada, Fen Lisesi’nden çıkıp doktor olmaya giderken, biyoloji, matematik, kimya, fizik hepsi güzeldi ama ağzımda kalan en güzel tadlar İngilizce, Edebiyat ve Tarih derslerindendi… Belki analitik zekam daha fazlasına elvermemiş olduğundandır.
Resim altı yazısı;
Analitik/sözel zeka ile sosyal ‘zeka’da kusur olma oranı arasındaki ilişki. ‘Üstün zeka’lı erkeklerin yaklaşık %25’inde, kadınların ise sadece % 10’unda sosyal iletişim kusurları var (Skuse ve ark., 2009).
Kaynak:
Skuse, D. H., Mandy, W., Steer, C., Miller, L. L., Goodman, R., Lawrence, K., Emond, A. & Golding, J. (2009). Social communication competence and functional adaptation in a general population of children: preliminary evidence for sex-by-verbal IQ differential risk. Journal of the American Academy of Child & Adolescent Psychiatry, 48(2), 128-137.