Erken Çocukluktan Barış’a Bir Yol Gider mi?
“Kendisi AÇEV’in anneler için Erken Çocukluk Eğitim Programına katılmış, kocasını da adeta iteleyerek Baba Destek Programına yollamıştı. İstekleri basitti: Çocuklarıyla daha iyi bir iletişim ortamı, şiddetsiz özgür bir aile, sevecen çocuğun ihtiyaçlarına duyarlı bir disiplin, küçük çocuklarının akıllı fikirli, insancıl kişiler büyümeleri. Eğitim programlarının sonuna eriştiklerinde, ne kocası ne kendisi çocukları artık dövmüyor, ikisi de onların ne dediğini, ne istediğini anlamaya çalışıyordu. Bunu yaparken hem karı-koca hem anne-baba olarak kafa kafaya veriyor, ailelerindeki hayatı iyileştirecek basit düzenlemelere akıl yoruyorlardı. Ne oldu size, diye soranlara, cevapları basitti: “Çok şükür, yuvamıza sulh geldi!”
AÇEV kurucuları, yöneticileri ve eğitimcileri bu sözleri ve deneyimleri bir değil, on değil, yüzlerce binlerce anne ve babadan duyuyordu. Söz kulaktan kulağa yayıldı, toplantılarda tartışıldı paylaşıldı.
11 Haziran’da İstanbul’da AÇEV’in ev sahipliğinde Yale ve diğer üniversitelerden bilim insanları, UNICEF mensupları ve erken çocukluk döneminin insan hayatının akışını belirleyici rolüne inanan ve araştıran hemen herkes bir araya geldiğinde evdeki barıştan toplumsal barışa bir yol olup olmadığı sorusunun ötesine geçip bu yol nerelerden geçer sorusunun yanıtını aramaya devam ettiler. Bu konferans için Prof. Dr Diane Sunar ile beraber kaleme aldığımız uzunca bir yazıda aynı soruyu sorduk:
Erken çocukluk döneminde çocuğun ve onun bakımında rolü olan başta baba ve anne olmak üzere aile üyelerinin sosyal ve bilişsel gelişimine destek olan programların “barışçılaştırıcı” etkisi evden topluma yayılabilir mi?
Barış ve erken çocukluk dönemi ilişkisine dair bilgileri Prof. Sunar ile ortaklaşa yazımızdan bolca alıntı (“italic”) ile buraya aktaracağım. Yazının tam kopyasını AÇEV websitesinden yayımlanmasını bekliyoruz, oradan (acev.org) takip edebilirsiniz.
Çocukluk ve barış
“Barış, şiddetin görünür görünmez yanlarıyla hayatın bir parçası olduğu bir dünyada bir çoğumuzu birleştiren bir hedef ve arayış”, ve bir ihtiyaç ise, bu ihtiyacı en çok hisseden “çocukların barışı bir anlığına, kısa süreliğine ve belki bir odanın duvarları arasında da olsa sağlayabildikleri tek yer “yuva”larıdır”. Afganistan’da yapılan çalışmalar gündelik şiddetin yoğun biçimde hayatın her noktasına sızdığı ortamlarda bile aile içinde barışçılığı destekleyen, aile üyelerinin biribiriyle iyi geçinmesi için gereken iletişim becerilerini veren “erken çocukluk” programlarının yararını kanıtlıyor. Aileler “dış” dünyadaki felaketlere göz yumarak değil, birbirinin değerini ve önemini hissederek yurttaki savaş’ın ev ortamındaki sulh ortamına bulaşmasına bir anlamda engel olabiliyorlar.
Bebeğin “dünyaya adeta insanlarla ilişki ve bağ kurmak üzere” gelmiş olması erken çocukluk dönemindeki iletişim ve ilişki kurma olanakları sağlanmasının bu “görev”i yerine getirmesine olanak verebilir. “Çelişkilerin açıkça ifade edilmesinin serbest olduğu, anlaşmazlıkların ilişkinin bir parçası sayıldığı, karşıdakine maddi ve manevi zarar vermemeye özen göstererek çekişmeye izin verilen ortamları şiddetsiz olarak tanımlayabiliriz.” Ancak anne ve babaların bebekle ve çocukla bu ilişkiyi kurabilecek bir “ruh halinde” olmaları, buna elveren ve zemin sağlayan bir toplumsal ortamda yaşamaları nasıl mümkün olur?
Yoksulluk ne olacak peki?
Yoksulluk ve eşitsizlik gibi yapısal şiddet çeşitleri hayatları tutsak alırken, anne babalara iletişim ya da ilişki geliştirme yöntemlerinden söz etmek ilk bakışta kimilerine “naif” gelebilir. Oysa yoksulluğun, eşitsizliğin ya da (Afganistan örneğinde olduğu gibi üstüne üstlük) savaşın “ebeveynlik üzerindeki etkilerini azaltmak ve dolayısıyla, çocuğun hayatındaki güvenlik hissini arttırmak mümkün”. Yoksulluğun (daha önceki yazılarımda da bahsetmiş olduğum) çocuklardaki “bazı nörobiyolojik ve epigenetik farklılaşmaları ve bilişsel, ilişkisel ve fiziksel iyilik üzerinde süregelen olumsuz etkilerini engelleme potansiyeli”ne sahip olan programları uygulayarak barışa giden yolun önündeki bir taşı daha kaldırmak mümkün olabilir.
Barışa giden yolların çeşidini saymak beni aşar; ama belki kabaca iki sınıfa ayırabiliriz; birincisi, hep bilinen “yukarıdan aşağıya”, bildiğimiz siyaset ve diplomasi yöntemleriyle olan yol. Genellikle kapalı kapılar ardında, bireylerden ziyade sistem ve kurumların inisiyatifiyle ilerlenen bu yol zaten bolca kullanılıyor, başarı ve etkinlik oranı ortada. Eğer “aşağıdan-yukarıya” da bir yol var ise, bu yazıda sözünü ettiğim erken çocukluk döneminde anne-baba ile çocuk arasındaki ilişkiyi güçlendirerek gelişimi sağlamayı amaçlayan müdahaleler bu yolun araçlarından birisi olacaktır. Tek tek ya da küçük gruplar halinde bir araya gelinen aileler ile çalışarak barış inşa edilebilir mi? Uzlaşmaya dayanan, değişimi “her bir çocuktan, her bir aileden teker taker” başlatan bu zorlu yol barış inşasını sağlamasa da, çocuklara ve anne-babalarına evlerinde, yuvalarında barış sağlayabilir. Geçtiğimiz haftalarda AÇEV ekibinin koordinasyonunda Tokat’ta oluşmuş olan Kırsalda Erken Çocukluk Platformu çalışmalarındaki ebeveyn eğitim programının adından ödünç alırsak, “dere tepe” gidilecek bir “aşağıdan yukarı” yol uzun sürse bile hedefe daha erken varmaya olanak verebilir. Kaplumbağa ile Tavşan’ın öyküsünde kimin kazandığını unutmayın. Yeter ki, amaç belli, yol arkadaşları hevesli olsun. Ne demiş Pir Sultan, “bana yol değil yoldaş gerek”. Sanırım, barış isteyen herkesin yolunu kiminle yola çıktığı belirleyecektir
Prof Diane Sunar ile yazdığımız monografın son paragrafını da özet yerine buraya alacağım:
“İyi yetişen, sağlıklı çocuklar sağlam bağlar ve ilişkiler kurabilirler; iyi gelişmiş sosyal becerilere, akıl yürütme ve iletişim kurma kapasitesine sahip olurlar. Ancak barışçılık daha fazla yetkinlik gerektirir: Empati, başkalarına saygı, adillik ve güvene dayalı ilişkiler. …Ailede barış içinde büyümek barışçı bireyler olmanın ön şartları olan empatik, saygılı ve hakça davranabilmeye olanak verir. Bu özellikler sadece uyumlu, huzurlu ilişkileri doğurmaz. Barışçı bir mizaca sahip olmak herkes için eşitlik, güvenlik ve iyilik sağlayacak şekilde düşünebilmeyi ve davranabilmeyi de sağlar.” Leckman, Panter-Brick ve Salah, 2014, Barışa Giden Yollar: Çocuklar ve ailelerin dönüştürücü gücü kitabından.
Pingback: Yuvada Sulh, Yurtta Sulh – Keşfeden Eller Anaokulları