“Bu duygusal zeka lafı çok fazla hissileşti gibi geliyor bana, ama ne yapayım, kendi icadımız,”diyor Marc Brackett. “Üstelik koskoca ve çok önemli bir gerçek.” Duygusal Zeka teriminin doğduğu Yale Üniversitesi’ndeki Center for Emotional Intelligence’ın direktörü olan Brackett şimdi Yale’in başkanı olan Peter Salovey’in 1990’da geliştirip bilim dünyasına yerleştirdiği ve Daniel Goleman’ın kitabıyla da “herkesin” olup her eve giren EQ’dan söz ediyor.
Brackett, Duygusal Zeka’nın özellikle çocuklar ve gençlerle ilgili uygulamalarının tevazu gösterip neredeyse diyerek iddiasını hafifletse de Amerikan toplumunda bir devrim yaratacağını düşünüyor. Bizim devrimimiz ne olacak diyenlerin heyecanını arttırayım; Brackett ile ülkemizde beraberce yapmayı tasarladığımız duygusal zeka çalışmalarının gerçek ve hayal kısımlarını oluştukça siz okurlarla da paylaşacağım.
Brackett’ın HBR için Mayıs ayında yazdığı makalede söylediği gibi Duygusal Zeka’nın eğitim ve sağlık alanındaki uygulamaları corporate uygulamalardan daha önemli; gelecek kuşakların gelişkin duygusal zekaya sahip olmalarına ihtiyacımız var. Günümüzdeki bir gencin ruh sağlığında özellikle duygusal alanda ciddi bir sorun oluşması olasılığı 75 yıl öncesindeki bir gençten 5 kat daha fazla.
Erken çocukluk döneminin toplumsal gelişimin omurgası olduğu vurgusuyla bilinen Nobelli Ekonomist James Heckman gelecekteki çalışma hayatında bugün kazanılan duygusal zeka becerilerinin önemine örnekler veriyor: “Non-cognitive” bir başka deyişle bilişsel olmayan becerileri özellikle motivasyon, azim ve sebat ve kendini kontrol yönü gelişmiş gençler geleceğin kaliteli ve üretken insanlarını oluşturacak.
Liderlik çalışmalarının yaygın ve popüler olduğu ülkemizde bu kavramlara odaklı çok sayıda aktivite yürütülmekte. Etkinliklerinin ne düzeyde olduğunu bilmiyoruz. Adet yerini bulsun ya da herkes yapıyor biz de yapalım diye mi gerçekten bir değişim olsun diye yapılıyor olduğuna bakmaksızın, duygusal ve sosyal gelişim kapsamındaki değer ve becerilerin kulaklarda yer etmesini önemsiyorum.
Sert (ama canı keyfi isterse gevşek) olmanın makbul, yumuşak (ve esnek) olmanın bir zaaf işareti sayıldığı koşullarda “soft skill” ya da “duygu” lafı bile pek çok kulağa rahatsız edici gelebilir. Ama nedense tam öyle değil, örneğin, Stanford Business School’da bu ders sisteme eklendiğinde “touchy feely” (mıncık mıncık gibi bir ses çağrıştırıyor) olarak şifrelenmesi dersin çekiciliğini arttırmış.
İnsanlarımız bu ihtiyacı bir biçimde hissediyor ve adını koyamıyor olduğundan herhalde; duygusal zeka kavramı hem ülkemizde hem başka sert ve yumuşak kültürlerde tek kelimeyle kucaklandı. Uygulamaların etkinliği ve sahiciliği ayrı bir incelemenin konusu olsun, adının içinde duygu olan bir beceriyi kendisine, çalışma arkadaşlarına, çocuklarına, öğrencilerine, ya da elemanlarına kazandırmak isteyen herkesi de ben kucaklıyorum.
Barışın dünyanın her yerinde özlenir hale geldiği günümüzde insanlar arasındaki ortaklıkları bulmanın ve geliştirmenin yolunun duyguların farkındalığını arttırmaktan ve duygularımızın düşünce ve davranışlarımız üzerindeki etkisini güçlendirmekten geçtiğini düşünüyorum.
(Bu yazının bir bölümü PY dergisinde Kasım 2015 sayısında yayımlanmıştır. Bu metinden parçalar içeren bir eğitici seminer Ege Üniversitesi Eğitim Fakültesi ve Smyrna Rotary işbirliği olan Toplum Liderleri seminer dizisinde sunulmuştur)