son iki aydır, konferans vermek, konferans dinlemek, yeni şeyler öğrenmek, bazen öğretmek amacıyla İstanbuldan sıkça uzak kaldım. bir süre sonra zor gelebilen bu yolculukların en sevdiğim yanı kitapçılardaki gezinti kısmı. 15 gün önceki ABD gezisinde tam Harvard College kampüsünün karşısındaki kitapçının vitrininde Orhan Pamuk’un 2009’da yaptığı dizi konuşmaların metinlerinden oluşma “the naive and the sentimentalist novelist” kitabını gördüğümde, madalya töreninde istiklal marsini duymaya benzer bir “kinship” hissi ile desteklenen bir duyguya kapildim; neredeyse biyolojik; “gögüs kabartan” cinsten; dönerin ya da dolmates’in “aslinda türk” hatta “bizim” oldugunu olur a söylersek hissedecegimiz cinsten bu duyguyu elitler ve modernler olarak banal bulma egilimini tasisak da, çok sahici bir duygu oldugunu teslim etmek lazim.
South station-penn station arasindaki yolda kitabi gözden gecirme firsati buldum; “visual to verbal” (görselden sözele) ve “words mobilizing visual imagination” (kelimelerin harekete geçirdiği görsel hayal gücü) konusu kitabin benim için etkili kismi.
Beyinin içindeki “cross modal associations” (algı sistemleri arasındaki bağdaştırma ve geçişler)dokunmanin görmeye transferi ile baslar (ekmeğin taze olduğunu dokunmadan anladigimizdaki gibi; ama nedense elle söyle bir yoklama ihtiyaci duyariz; ya da cürük meyveyi gördüğümüzde tadini bile hissedebiliriz).. bunun en aşırı formu “synesthesia” diye bilinen bir hissi başka bir hisle algılamak (Sacks’ın kitabının adındaki “sesleri görmek” gibi)
Gerçek ve hayali olan arasindaki karşıtlık üzerinde duran bölümler de güzel. özellikle bu sınırların devamli kaydigi, ve bir belirsizlikten (uncertainty) ziyade muğlaklığın (ambiguity) ortaya ciktigi romanlarin cazibesi başka. Zihnimizin yasayip yasamadigmizi test etmek için kullandigina benzer bir mekanizmayi harekete geçirerek, dikkat ve vigilancei canli tutmak gibi bir etkisi var.
kitapta, Schiller’in şairler için yaptığı sınıflandırmadan ödünç alınıp romancılara uygulanmış olan naif (içinden geldiği gibi, bir tür yontulma gereksinimi ve gereği olmadan) ile sentimental (almanca’da akla ve düşünmeye dayalı gibi bir anlam taşımakla birlikte, bu biçimde öevrilince hissi anlamını taşısa da, kullanımındaki kasıt almancasında olduğu gibi bir sisteme dayanarak) yazma biçimlerini tanımlayan Pamuk, romancının bu iki sistemi bileştirme çabasının önemli olduğunu belirtmiş.
Benim de tam tanı süreçleri hk bir yazı hazırlamam gereken döneme denk düşen bu kesişim sayesinde, tanıya naif ve sentimentalische yaklaşımın nasıl birbiriyle uzlaştırılabileceğinden basheden bir makaleyi hazırladım. birkaç ay içinde yayımlandıktan sonra Türkçesini de hazırlayıp, okurlarla paylaşacağım.
sonradan bu ikilemin neden bu kadar yakın geldiğini düşündüğümde, kendi kitaplarımda yaptığım kalp/beyin ya da akıl/duygu “klişe” ayrımlarının o kadar da klişe olmadığını, yüzlerce yıldır devam eden bir kategori üzerinden düşünmenin bazen verimli bir araç olabileceği sonucuna vardım. aferin bana:)