Mektuplar ya da elektronik posta ile gelen sorulara cevap vermenin zor bir yanı vardır. Bir yandan, bir yardım çağrısını karşılıksız bırakmamak, okur ya da dinleyici ile bir fikir alışverişine girmek isteriz. Öte yandan, en istemediğimiz şey, sorunun sahibini yanıltmak, eksik ya da yüzeysel bilgiyle yanlış bir yönlendirme yapmak, bir zarar doğurmaktır.
Türkiye’nin dört bir köşesinde, plajda, hastanede, köyde, kasabanın konferans salonunda, yönetim kurulu odasında, uçakta, minibüste, şehir hatları vapurunda, kısacası aklınıza gelebilecek her yerde ve herkesten değişik sorularla karşılaştık.
Bütün soruların ortak bir yanı var: İnsanlarımız çocuklarını, kendini, sevdiklerini ve hayatını daha iyi anlamak ve tanımak, daha iyileştirmek istiyor. Bunun için, “bir bilen” olduğunu düşündüğü her kişinin görüşünü soruyor, kendi yaptıklarının, hissettiklerinin doğruluğunu, uygunluğunu anlamaya çalışıyor, araştırıyor.
Okurlardan, dinleyicilerden gelen soruları seviyoruz. Bazen, tam doğru ve gerekli cevabı veremediğimizi hissetsek bile, bizi o konuda daha çok düşünmeye yönelttiği için seviniyoruz. Yazdıklarımız birer değişmez buyruk, ya da uyulmadığında her şeyin altüst olacağı kanunlar değil. Özellikle ruh sağlığına ilişkin olan bazı soru/cevaplar, kültüre ve hayat felsefesine göre farklı değerlendirilebilir.
Her çocuğun hayat çizgisi. Çocuğunuz anne karnına düştüğü andan başlayarak, değişik aşamalardan geçerek ilerler. Her çocuk için farklı bir hayat çizgisi vardır. Her farklı hayat çizgisinde ortak olan ise, aşılması gereken dönüm noktalarıdır. Her dönüm noktası aşıldıkça çocuğu bir sonraki gelişim durağına taşır. Her gelişim basamağı, evrensel ve kaçınılmazdır; problem çıktığında zorlayıcı olabilir: Anne kucağından yere inebilmeyi (ve ortalığı dağıtabilmeyi) sağlayan yürüme, beden işlevlerini kontrol edebildiğimiz için gelişen tuvalet alışkanlığı (“anne çişim var!”) , anne sütünden katı besine geçiş (“yemiycem bu iğrenç köfteyi!”, okula gidiş (“kimse beni sevmiyor okulda”), ayrılık (“beni bırakma!”)…
Bir çocuğun hayatını etkileyen, hayatın cilvesi sayılabilecek kendi dışındaki olaylar da sayısızdır. Bazıları kaçınılan, ertelenen, ve uzak durulan, bazıları da, hayatın şu ya da bu şekilde getirdiği, herkesin yaşadığı cinsten olaylar: taşınma, boşanma, hastalık, anne-baba ölümü, toplumsal kargaşa, yoksulluk, savaş…
Her gelişim basamağı, her hayat olayı, çocuğunuzun (ve kendinizin) özelliklerini keşfedip, onu daha yakından tanımanız için bir fırsat, aşıldığında çocuğunuzu daha ileriye taşıyan bir basamaktır
Biz her şeyi bilen gurular değiliz. “Çocuğunuz ne kadar şanslı!” sözünü her duyduğumuzda bir durup düşünüyoruz. Birimiz (Yankı) çocuk psikiyatristi, diğerimiz (Şule) çocuk doktoru olduğundan, çocuklar hakkında kimsenin bilmediği şeyler bildiğimiz, kimsenin çözemeyeceği sorunları daha çıkmadan görebileceğimizi düşünüp varsayan bir çok kişi ile karşılaşıyoruz. “Çocuğunuz ne kadar şanslı,” sözüne inanabilmek isterdik. Çocuklarımızın ne düşündüğü apayrı bir konu. Ne var ki, bizde olduğu varsayılan olağanüstü becerilere sahip değiliz. Bildiklerimizi yok sayacak ya da sahte bir tevazu gösterecek değiliz; ama bildiklerimizi kendimize ve yakınlarımıza uygulama başarısı konusunda bir iddiamız hiç yok. Üstelik, kesinlikle bildiğimiz bir şey var ise, o da, bir çocuğun hayatındaki her dönüm noktasının, bize bildiklerimizi unutturan, elimizi ayağımızı birbirine karıştırtan bir yanı olduğu…
Kafamız karıştığında. Dostlarımız, çocuklarımızın dedeleri, büyükanneleri, komşumuz, öğretmenler, çocuk doktorları, çocuk psikiyatristleri, gelişim uzmanları, pedagoglar, psikologlar, anne-çocuk sağlığı doktorları ve hemşireleri… Ne kadar çok akıl alacak, yol gösterecek insan var. Sağduyumuz, içgüdülerimiz, deneyimlerimiz, mantığımız… Bu kitabı da kafanız karıştığında, ya da kafanızı biraz karıştırmak, değişik konularda yeni fikirler üretmek istediğinizde kullanabilmeniz, yanınızda görebilmeniz dileğiyle.
Hayatında çocukların yeri olan herkese…
Şule Yazgan
Yankı Yazgan
İstanbul, 2007 Haziran
nükhet yıldız
oğlunuzun ismi Aras sanırım! anlamı nedir? diye sorcam, sizde nerden çıktı şimdi dersiniz! sebebi şu ki benim oğlumun adı da Aras 🙂