Dijital dönüşümün kişisel ve çalışma hayatlarımızda bir devrim şeklinde olup olmayacağı büyük ölçüde ne kadar hazırlıklı olduğumuza bağlı deniyor. Ancak çoğumuz nasıl bir gelecek için hazırlık yapacağımızı bilemediğimizden şikayetçiyiz. Bu sadece dijital hayatın “sonradan görme”leri için değil, “yerli”ler için de geçerli bir sıkıntı. Zira dijital yerlilerin kendilerini doğuştan itibaren içinde buldukları ve böylece alıştıkları ya da daha kolay uyum sağlayacakları varsayılan “dijital dünya” sıkça ve her seferinde öncekiyle ilişkisini kurmakta zorlanacak kadar değişiyor. Her gün bir başka “yeni” var. Her yerli hızla yabancı oluyor.
Sınavda çıkacak sorulara göre şekillenmiş zihin haritamızla okullarda bizim en sık sorduğumuz sorulardan birisini hatırlayın: “İleride ne işime yarayacak bu?”. “İleride nasıl bir hayatın olacağını, neyin işine yarayıp neyin yaramayacağını nereden bilebilirsin ki?” diyenlere gülüp geçtiğimize pişman olmasak bile bir ucundan hak vermemek mümkün değil. Işte adına şimdi dediğimiz geçmiş günlerin geleceği için nasıl bir hiç hazırlanamamışlık hissindeysek, ileride, ve çok da ileride değil, aynı duyguları dijital dönüşüm için yaşamayı nasıl önleyebiliriz?
Belirsiz durumda çözüm üretirken hazır bir cevabı (test kitabında çözdüğümüz sorunun sınavda çıkmasında olduğu gibi) verircesine bir hazır çözüm imkanı olmayacaktır. O zaman belirsiz bir geleceğe hazırlığa nereden başlamalıyız? Elimizde ne varsa, neyi biliyorsak, ilk adım oradan atılabilir. Bildiğimiz kısmı tam ve iyi yapabilmek, küçük ama doğru bir adımı atabilmek dönüşüm dönemlerinde peşisıra gelecek adımların belki de tek güvencesi. Her bir adımın çok doğru olduğundan emin olarak ilerlediğimizde, adımlarımızın doğruluğunu sınayacak deneyler yapma lüksüne de kavuşuruz. Doğru adımların artması belirsizliğin karşısındaki güvenimizi arttırırken, keşif ve deneye, dolayısıyla “inovasyon”a daha açık bir ruh durumuna erişiriz. Hoşuma giden bir deyişle “başarı biriktirmek” başarısızlık olasılığını göze almamıza, belirsiz bir geleceğe, akla gelmedik durumlara bizi hazır kılar.
Gelecek belirsiz ve korkutucu, bugün karışık ve şaşırtıcı ise, geçmiş en azından belli ve bildiktir. Hele kendi geçmişimiz, kim olduğumuz neredeyse emin olduğumuz tek şeydir. O yüzden zor zamanlarda kişisel ve toplumsal geçmişimize bakmak (soyumuz, tarihi diziler, nostaljik filmler) rahatlatıcı olur. Dijital dönüşüm karşısında iyi yaptığımız işler üzerinden adımları atarak “başarı biriktirmek” ile geçmişte kendimizin veya atalarımızın yaptıkları ile şişinip bugünkü eksikleri görmezden gelmek, yeni şeyler deneme gereğini görememek karıştırılmamalı.
Dijital değişimin getirdiği düzene uyum için yapacaklarımızı inovasyon üzerinden düşünmeye devam edelim. Işini iyi ve ustaca yapanların bu ustalıklarının onları daha statükocu kılacaklarını, yeni denemelere girmeyeceklerini varsaymak pek mantıksız gelmeyebilir. Ancak başarı biriktirmişliğin verdiği özgüven “usta”larda zorlu ve değişik durumlarda yeni çözümler üretme becerisini besler.
Statükocu ustaların inovatifliğinin inovasyoncularınkinden daha az olmadığını düşündüren bir örnek olarak aklıma Tayland’daki mağarada mahsur kalan sporcu çocukları kurtaran dalgıçlar ekibi geliyor. Usta dalgıçlar mesleki birikimleri ile daha önce karşılaşılmamış bu duruma çözüm üretirken bir yandan riskleri en aza indirerek bir yandan denenmemiş olanı denediler.
Dijital sosyoloji alanında çalışan Zeynep Tüfekçi’nin NewYork Times’da yayımlanan makalesi ve sonrasındaki tartışmaya konu olan ise teknoloji alanının dahilerinden sayılan Elon Musk’ın aynı işlemi özel bir denizaltı geliştirerek yapmayı planlaması oldu. Dalgıçların yılların içinden süzülüp gelmiş olan deneyimlerini bu yepyeni duruma uygularkenki inovatiflikleriyle kıyaslandığında Musk’ın riskli ve pek de bilgi ve deneyime dayanmadığı söylenen bir yaklaşımla konuya dahil olmasını eleştiri konusu yapan Tüfekçi’nin yazısı okurları ikiye böldü. Ancak, yeni durumlara çözüm üretebilme kapasitesinin sadece ağzı teknoloji lafı yapabilenlere ait olmadığını, teknolojiden anlayanların da her duruma çözüm üretebilir olarak görülmelerinin pek doğru olmadığını düşünenler, hayret ettikleri her şeye hayran olma eğiliminden uzak durabilenler hiç az değillerdi.
Musk’ın yaptıklarının ve hayal ettiklerinin değerlendirmesini yapmak için yetkin değilsem de, herhangi bir konuda ustalaşmanın, ustalaşma için geçirdiğimiz zamanın ve verdiğimiz emeğin, daha önce karşılaşmadığımız durumlar için etkili ve emniyetli çözümler üretmeye (en az inovatif kişiler kadar) olanak veren bir zihinsel yapı oluşturduğunu vurgulamak isterim.
Zira dijital dönüşüm denince günümüze kadar oluşmuş bilgi ve beceri birikimini çöpe atacak bir yok edişten ziyade o birikimi sarsalayacak, ilk bakışta tanınmaz hale getirecek ama başka bir dille ve biçimle ifade ederek sürdürecek, daha üst boyuta taşıyacak bir değişim sürecini anlıyorum. Başka bir dil ve biçim nedir? Sarsıntının boyutu ne olacaktır? Bu konuları düşünüp tartışmaya devam etmek dijital dönüşümün en önemli parçalarından birisi olacak.
Sözün özü, işinin ustası olmanın modası dijital hayatta geçmeyecek.