“İstese çok iyi yapabiliyor ama…” tanımı genellikle dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğu (DEHB) tanısı alan çocuklar için söylenir. DEHB ile ilgisi olmayan bir çoğumuzun zihninde de “yapabilir ama istemiyor” düşüncesini doğurur. İstemek, yapmak, istemeden yapmak, istese de yapamamak gibi açıklamaları felsefe ile nörobilimin arayüzünde duran temel insanlık hallerinden oluşmuş bir gelişimsel sorun olan DEHB’yi araştıranlar bu isteme/yapma ikilemini de ister istemez kurcalamış oluyorlar.
Motivasyon ve dikkat arasındaki bağlantıdan başlayayım. Dikkatimizi çeken durumlar bir biçimde ilgi duyduğumuz ya da zevk aldığımız cinsten. İlgi ve zevk uyandıran, zahmetsizce ve zaman kaybetmeden yapılabilen işleri “isteyerek yapıyoruz”. Hatta bu tip işleri (örneğin bir “fırt çekmek” gibi) bazen “istemesek de yapıyoruz”. Motive olmayı hedefin o anki ilginçliğine sınırladığımızda nelere dikkatimizi verip yapacağımız belli. Genellikle kısa vadede bir rahatlık ya da keyif sağlayacak her şey iş yapmayı motive edicilik kuyruğunda öne geçiyor.
Peki, piyango bileti, hemen o anda bir getiri vaad etmiyor. Neden piyango biletini almaya motiveyiz? Bana pek de farklı gözükmüyor; elde edeceğimiz servetin boyutuna ve kazanma süremize bakarsanız, saniyeler içinde ulaşmış sayılırız. Tabii ki, “çıkarsa”… Kazı-kazan daha az bekletirken, daha küçük bir kazanç vaad eder. Ama ister yılbaşı piyangosu ile olsun, ister kazı-kazan ile, “motivasyon” yüksektir. Umut ile motivasyon arasındaki bağlantıyı orada görürsünüz. Olmayacak işlere kalkıştığımızdaki motivasyonların bir kısmı gelecekte bir gün kazanılacak olan başarı/kazanç için bir deniz yıldızı atıvermek gibidir.
Yazıyı buraya kadar okuyanlar, sadece bu söylenenlerle yetinirse, insanların sadece kısa vadedeki servet arttırma ya da köşeyi dönme hedefleri dışında motivasyonları olmadığını bir anlığına da olsa düşünebilirler. Oysa, kuşaklar sonra meyve ya da gölge verecek bir ağaç diken ya da on yıllar sonra gerçekleşecek ve bugün için yalnızca acı ve baskı getiren bir toplumsal değişimi sağlamak için çaba gösteren insanların motivasyonu nereden güç alır? Ne büyük bir kişisel kazanç, ne de hemen elde edilecek bir sonuç… İdealleri için mücadele eden, zorluklara katlanan insanları motive tutan nedir? Bu büyük soruların cevabını arayan sayısız düşünür arasından sıyrılan (psikiyatr) Viktor Frankl toplama kampından sağ ve onurlu çıkanların sırrını tatmin değil “anlam arayışı”nda bulur. Yaptıklarımızın başkaları için ve kendi varlığımızın ve bize gözükenin ötesinde bir anlamı olabileceğini düşünen insanlar gelecek tasarımları ile şimdinin dışına çıkabilir, şu anın (reel politik gibi) “gereklerini” anlasalar bile gereklerden ibaret olmayan bir yaşamı tercih edebilirler.
Çok yakında yayımlanan bir DEHB araştırmasında (Galanter ve ark., 2014, JAMA Psychiatry) karar verme anlarında beynimizde ne olduğu değişik bir deneysel modelle incelendiğinde olasılıkları (riskler ya da kazançlar gibi) hesaplama sistemlerinde aksamalar gözlenmiş. Bu aksamaları hem fMRI ile hem de EEG ile kaydeden araştırmacılar, karar verirken hangi bölgenin ne zaman kullanıldığını da saptayabilmişler. DEHB’si olan bireylerde herkesin karar verirken kullandığı bölgelerden birisi olan medial prefrontal cortex (mPFC)’de yapısal bir kusur bulunamamış. Sorun “karar bölgesi”nin MR’ına ya da EEG’sine bakılıp neresi bozulmuş diye bakarak anlaşılacak tipten değil. Ancak deneydeki karar anlarında mPFC’nin “hemen yanındaki” uzantı bölgeleri de görüntülendiğinde, “esas” bölge henüz pek harekete geçmemişken bu pek de uzman olmayan “çırak” ya da uzantı bölgelerin işi ele aldığı anlaşılmış. “Çırak” karar bölgeleri hızla, beklemeksizin devreye girip davranışları etkilemeye başladığında (ve uzmanlaşmış, ağır ağır çalışmaya başlayan “usta” bölgeleri devre dışı bıraktığında) ortaya çıkan “karar”lar da yarım yamalak olmaktalar. Milli piyango biletini gördüğünde servet umuduyla “motive” olup bileti alma kararını bu çırak bölgelerin verdiği anlaşılıyor. Hele “son biletler…” lafını duyarsa, gitti gidiyor duygusunun motive ediciliğiyle on milyonda bir şansını yüzde yüz arttırıp on milyonda iki’ye çıkartmak için bir bilet daha almak kesinlikle onların işi. Peki, “usta” bölgenin (mPFC) kusuru nerede? İşi ağırdan almasında; çırak acele etmese, usta biraz daha hızlı olsa, işler değişecek. Kararlar daha isabetli olacak.
DEHB’lilerin bir sebeple kendileri üzerinde yarattıkları (örneğin, kaygı aracılığıyla) bir tür “zaman baskısı” ustaların yerini çırakların almasını ve hatayı doğuruyor olabilir. DEHB’li bireyler için söylediklerimiz başkaları, toplumun geneli için de geçerli.
Ortalama bireyin zihinsel yapısı kendiliğinden “zaman baskısı” yaratmasa bile, karar verme anlarında onu sıkıştırıp bir an evvel karar vermeye zorladığımızda, “şimdi, hemen, burada’nın içine kıstırdığımızda, usta beyin bölgelerinden hızlı hareket eden çıraklar “acele” işler, uyduruk kararlar yapıyorlar. DEHB araştırmasının toplumun geri kalanına da mesajı var: Acele etmeyin, ağırdan alın. Ölçüp biçme gerektiren konularda doğru karar verme olasılığınızı arttırın.