Doğum tarihleriyle davranışlar arasında açık bir ilişki olduğunu savunan astrolojinin size sunduğu tanımlamalar, kişiliğinizle çakıştığında memnun olmuyor musunuz?
Burçlara hiç inanmazdım. Şimdi de gerçek anlamda bir inançtan söz edemem. İnanıp- inanmamak üzerine kafa yormaktan vazgeçtiğimi biliyorum. “Böyle” bir konuda oturup bir yazı yazacağımı ise, aklıma bile getirmezdim. Ama bir gün şöyle bir olay başımdan geçti. Gerçek ve hakiki bir olay; makaleler için yaratılanlardan değil.
Davetli olduğum bir yemeğe giderken, Taksim meydanının Roman çiçekçilerinden akşam pazarı, kucak dolusu çiçek aldım. Elimdeki çiçeklerle asansöre yöneldiğimde, aynı yemeğe davetli olduğunu tahmin ettiğim birisiyle karşılaştım. Onun açtığı kapıdan asansöre girmeye çalışırken, elimdeki demet yüzünden içeriye girmekte zorlandım. Kolumu, bacağımı türlü biçimlere sokarak asansöre girmeyi, sonunda, becerdiğimde, diğer konuk benim hangi burçtan olduğumu (sormadı) söyledi: “Siz X burcundansınız, herhalde…” Hayretler içinde kaldım. Nasıl bilebildiğini sordum. Ancak o burçtan olanlar, “bir mekanı bu kadar beceriksizce kullanabilirmiş.”
Şimdi, x burcundan olduğumu varsayalım. Bu “x” gizliliğinin, mahremiyetten öte amaçları var. Okurların şu ilk iki paragraftan sonraki tepkilerine ilişkin bir şeyler söz konusu. Burçlarla haşır neşir olanların, “ancak bir x böyle bir şeyler yazabilirdi” demesi, kuvvetle muhtemel. Bir diğer kesim ise, “Herhalde konu sıkıntısı çekiyor” veya “En iyisi biz söyleyelim” diyebilir. Fal, burç, uğurlu yonca, manyetik bilezik vs. furyasının olumsuz etkilerinin izleri kelimeler arasında araştırılabilir. Herkesin biraz dişini sıkmasını öneririm.
X burcundan olduğumu varsayalım.Yani bu burcun özeliklerine “layık” ve sahip olduğumu. Burçlar, güneş sisteminin üstümüzdeki etkilerini belirleme ve bildirme çabasının ürünüyse; x özelliklerinde olmam da güneş sisteminin benimle özel ilişkisinin sonucu olarak yorumlanabilir. Koskoca güneş sisteminin alakasına mazhar olmak müthiş bir şey. Ama bu ilgiyi ve ilginin sonucu olan özelikleri, pek çok burçdaş ile paylaşıyor olmak, çoşkumu hafifletiyor. Burçlara kuşkuyla yaklaşan, bir yandan da hafif bir inanma payı bırakan kişilere adımlarını geri aldırtan burçdaşlık durumu, tekil olma isteklerimize ters düşüyor. En hoşlanmadığınız, kendinize uzak bulduğunuz kişininin burçdaşınız olduğunu düşünün. Siz de X, o da X…. Dayanılmaz gelebilir. Elbette, yükseleni farklı, dendiğini duyuyorum…
“Burç meselesi” ne kuşkuyla , daha doğrusu, rasyonel yaklaşan pek çok kişinin kabullenmekte güçlük çektiği hususlardan birisi de, yılın filanca gününde doğmuş olmanın, insanın hayatnı “yazması.” Kendini burcunun çizdiği kalıplarla sınırlanmış bulmak, hiçbir zaman en mükemmel sporcu olamayacağını veya hep Ankara’da yaşamak zorunda olduğunu, burcunun bir belirlenmesi olarak öğrenmek çok kolay gözükmüyor. Tamam, yıldız haritaları veya burçlar bu ayrıntılara girmiyor olabilirler; çeşitli ekoller olabilir, ama ben sıradan bir burç takipçisi olarak yazmaktayım bu yazıyı. Bu noktaya tekrar döneceğim, ama “burçlar ve kişiliğiniz” konusundaki bir araştırmayı özetlemek istiyorum.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Doç. Dr. Acar Baltaş (bu yazının tekrar kaleme alındığı şu anda bir danışmanlık firmasını ve projelerini yöneten, çoğunuzun kitapları ile tanıdığı Prof. Dr. Baltaş) “doğum tarihleriyle, davranışlar arasında açık bir ilişki olduğunu öne süren astrolojinin kişilik tanımlamalarındaki gerçek payını sınamak amacıyla” yaptığı çalışmada bir grup üniversite öğrencisinin doğum tarihlerini almış ve bu bilgiler ışığında uzman bir kişi tarafından (burç teorisine göre) kişilik tahlilleri yaptırılacağını söylemiş. Daha sonra çok satan astroloji kitaplardan birindeki kişilik ve tutumlara ilişkin çeşitli ifadelerden bazıları rasgele seçilmiş. İfadeler, burç ayrımı gözetmeksizin bir araya getirilmişler. Toplam otuz ifade yine rasgele gruplanarak üçe ayrılmış. Sonra da her kişiye özel, kapalı zarflarla verilmiş. Kişilik tanımlarında, “sizi ilk tanıyanlar kendini beğenmiş, soğuk bir kimse olduğunuzu düşünse de sizinle dost olunca yanıldıklarını anlar” gibi bildik cümleler yer alıyormuş.
Kişilik Özelikleri
Baltaş’ın araştırmalarındaki diğer adımda, araştırmaya katılan bireylere, verilen kişilik tanımlarının kendilerine ne ölçüde uyduğu soruluyor. Standart kişilik tanımlamasının kendisine %80-100 arasında uyduğunu söyleyen deneklerin oranı %89! Oldukça farklı burçlara mensup olduklarını hatırlatmak gerek. 27 denekten 12 tanesi, kendisine “hiç uymayan” ifade bulunmadığını söylerken, 10 tanesi ifadelerin kendisine “bütünüyle uyduğunu” belirtmiş. Dört kişi 9 ifadenin (10 taneden), 6 kişi 8 ifadenin uyduğunu söylüyor.
Baltaş, insanların, “genelleştirilmiş tanımları” kendi kişiliklerinin bir özeti gibi gördükleri sonucuna varıyor. Astrolojik kişilik tanımlarında kullanılan genel ve çeşitli yönlere çekilebilir ifadelerin, tek tek bireylere uygulandığında, “doğruymuş” etkisi uyandırdığını söylüyor.
Bu bakış açısını kullanarak, benim X burcundan olduğum saptanmasını “analiz” etmeye giriştiğimde, ilk aklıma gelen açıklamalardan birisi, “1/12 tutturma şansı vardı” oluyor. Tabii, her burcun nüfusunun eşit olmadığı kesin; o yüzden bu olasılık hesabı değişebilir. Belki rasyonel bakış açısını bir adım daha ileri götürürsek, tahminlerin, ya doğru ya da yanlış olacağını, dolayısıyla ince olasılık hesaplarına girmenin çok anlamlı olmayacağını düşünebiliriz. Çünkü tahminlerin “tutmaması” olasılığına karşılık “yükselen burç” gibi yan kategoriler de söz konusu ki, bunlar tahmincinin hareket alanını genişletiyor. Yine rasyonellik çizgisinden devam edersem; tutan tahminler (tamamen olasılık hesaplarının ürünü olarak), tutmayan tahminlere kıyasla daha etkileyici ve iz bırakıcı olabilirler. Yani, tutmayanları daha bir unutup, tutanları daha bir hatırlıyor olabiliriz.
Burçlara bazen “karşı” oluşumda, belirlenmekten pek hoşlanmanın etkili olduğunu düşünüyorum. Diğer “karşı”lara baktığımda ve sorduğumda, bir yıldız ve doğum tarihindeki gezegen ilişkileri tarafından (en azından kenarları) çizilmiş bir hat boyunca yürüdüğünü kabul etmek, yönünü o hatta göre belirlemek onlara cazip gelmiyor. Burçlardan yana birisi, bu eğilimi, X burcunun bir başka özelliği olarak, getirip önüme koyabilir.
Kimisi de bu belirlenmeyi tercih ederek, burcu ile daha içi içe, daha çekincesiz bir hayat sürdürme yolunu tutuyor. Başka bir düzlemde, yazgıya razı olmak diye tanımlanabilecek bu tutum, dışındaki etkenlerce belirlenmeyi davet ediyor. Acaba bunda ne “fenalık” var? Hayatımız, kişiliğimiz ve yaşantılarımız hakkında, böylesine ayrıntılı ve mahrem bir rehberliği nerede bulabiliriz? Kararsızlıklarımızı, bocalamalarımızı ve tedirginliklerimizi yaşarken bir şeylere tutunma ihtiyacını burçlar karşılamaya hazır. Bir psikiyatrist arkadaşımla bu yazı hakkında tartışırken “insan o kadar yalnız ve kaybolmuş ki, böyle bir çerçeve içinde olmak çok rahatlatıcı” demişti. Bir başkası ise, eşime dönüp, “tamam, bu iyice uçmaya başladı” demeyi tercih etti (Yazının ilk şeklinin 1990’da yazıldığını hatırlatayım).
Kabul edip etmemekte özgür olmadığımız bir sürü belirlenme varken, az önce belirlenmekten hoşlanmadığımdan söz etmiş olmam, sığ gözüktü birden gözüme. Genetik şifremizi, içinde doğduğumuz sosyal çevreyi, anne ve babamızın bizi büyüttükleri sıralarda yaşadıklarını, içinde yer aldığımız toplumsal sınıfı ne ölçüde belirleyebiliyoruz? Bütün bu iktidarsızlıklar dizisinin ardından, benimseyip, benimsememe kararı bize ait olan bir belirlenme (bugünkü burcunuz) ile karşı karşıya kaldığımızda, ona yan gözle de olsa sıcak bakanların sayısının kabarıklaşmasını ben yadırgamıyorum.
Burçlarla oyun
Burçlara inanıp inanmamak üzerine kafa yormaktan vazgeçmiştim. Asansöre bir türlü sığamamanın X burcundan olmamla ilişkisini de bir kenara koymuş; mekanları daha beceriklice kullanmaya çalışıyordum. Burçlarla eğleniyor, işime gelen yanlarını kabulleniyor, arkadaşlarımın burçlarıyla ilişkilerinden bir şeyler çıkarmaktan keyifleniyordum. Sonra, elime bir kitap geçti. Şöyle başlıyordu:
“(…) Efsaneler insana hitap eder, insanla konuşurlar; ya da en azından insanın kendi hakkında bir şeyler söylemesini mümkün kılarlar, tam da emin olamayacağı bir şeyler. Efsaneler sayesinde insan, üstelik sırtını tümüyle onlara dayamadan, ilerleme imkanı bulur. İnsanın sırtını tümüyle bir şeye dayamadan ilerlemeye devam etmesi güzel bir şey.
Başka bazı efsanelerin yanı sıra ben şahsen burcumu da benimsemeyi seçtim. Ama hiçbir sözleşmenin altına imza atmadan. Ben burcumla oynuyorum. Çok da iyi bir oyuncu: Bana zevk veriyor, güven veriyor, korkutuyor beni. İşler sarpa sarar gibi olursa burcumu değiştirmeye hazırım. Kendi burcumu benimsediğim gibi, bir kaç burcu benimsedim(…)” (Jacques A.Bertrand, Terazinin hüznü)
J.A. Bertrand “böyle saçmalıklar üzerine kitap yazılmasının” yasaklanması düşüncelerinin doğabileceğinden, üstelik “astrolog bile” olmadığından söz ederek başladığı, burçlar kitabıyla burçlara bakış açımı “belirledi”. “Burç meselesi” ile ilişkimin belirlenip, adının konması öylesine rahatlatıcı oldu ki… Bu konuda keyfe keder davranacak, ister rasyonel olup “Nörobiyolojik kanıtlar var mı, kontrollü çalışmalar nerede?” diye soracaktım; istersem “Eyvah, mistik mi oluyorum giderek?” diye aklımdan geçirecektim. Şimdi bu belirsizlik seçenekleri bir yana, belirlense iyi olacak nokta var: Jacques A. Bertrand da X burcu mu yoksa?
* Terazinin Hüznü, JacguesA. Bertrand (Çev.R.Hakmen, H Bayrı), Metis,1990.