Tembeller Zamanın Kıymetini Daha mı İyi Bilir?

“… ‘Astronomi’deki her yıldız en tembel olduğu durumu korur ve o sınırlar içinde hareket eder,’ diye özetlenebilecek olan yıldızların tembelliği esasına uygun olarak yaşıyorduk. Ailemizin yıldızları olan bizler, birbirimizle olan ilişkilerimizi en az güç harcayacak şekilde kuruyor, kimseye kimsenin hayatına yük olacak psikolojik ağırlıklar yüklemiyorduk. (…) Hücrelerime kadar işlemiş olan merak ve analiz duygusunun işlemediği tek yer orasıydı belki de.” Behiç Ak, Yıldızların Tembelliği, (İletişim, 2000).

 

Yıldızların Tembelliği: Kitabın adını duyan, bir tür tembelliğe övgü mü acaba, diye düşünür. Ben de hemen Aylâk Adam’ı (Yusuf Atılgan’ın) hatırladım. Zaten, yeni bir şey ile bildiğimiz şeyler arasında ilişki kurmak, arada bir benzerlik kurmak klasik hastalıklarımızdandır. İki kitap arasında, yani Behiç Ak’ınki ile Yusuf Atılgan’ınki arasında, “isimsel çağrışım benzerliği” var. O kadar… Ama her yeni tanıştığının memleketini tahmin etmeye çalışıp, tutturamayınca, “Ha, Kastamonu mu, ben de Kayseri demiştim, eh, ikisi de K ile başlıyor zaten, keh, keh,” demiş gibi hissettim. Behiç’in kitabına konu olacak bir davranış… Bunun gibi bir sürü felsefi garabet halimizin öykülerini bir çırpıda anlatıveren, okuyanı okuyup bitirmek için acele ettiren bir kitap… İkinci cildi gelse de okusak diyeceğimiz cinsten.

İnsanlardan birinci tekil kişi olarak bahsetmem ama “Behiç Bey” demek komik olacak diye Behiç diyorum. (Kime sen, kime siz dediğinizin beyinsel bir şifre ile ilişkili olduğunu biliyor muydunuz, bu arada?) Ailecek görüşürüz, çaya pastaya gider geliriz, yıllardır zira!

Kendisini (yazının yazıldığı 2000 yılından) yaklaşık yirmi yıl kadar önce, Cumhuriyet gazetesinin giriş katında uzaktan ilk gördüğümde, halinde tavrında bir değişiklik -acayiplikten ziyade kendine özgülük- olduğunu anlamıştım. (Anı anlatma mode’una geçtim). Firuz Kutal ve Levent Efe adlı iki arkadaşımla artık karikatürcü olduğumuza karar vererek, Tan Oral’dan feyz almaya gelmiştik. Behiç de elinde bir tomar karikatürle sırasını bekliyordu. Karikatürlerindeki çizgileri eciş-bücüş bulup kıkırdadık aramızda. “Adam çalışmış ama,” dedi birimiz. “Gereksiz taramalardan kaçının,” diye laf attık. Hiç ses çıkarmadı. Birkaç hafta sonra gazetede bant karikatürleri -Kim kime dum duma- başlayınca, “Bak, çalışınca oluyor,” diye çatlamamızı tuttuyduk. “Abi, biz tembel miyiz ya,” lafını da ilk kez biz söyledik orada gibi geliyor. Ne yazık ki, “Tembel adam yaratıcı olur,” özdeyişinden henüz haberdar değildik. Bezgin Bekir de henüz çizilmiyordu, çünkü Leman değil Gırgır vardı.

İşte bu çalışınca yapan, elli bilmem kaç kitabın yazarı/çizeri Behiç Ak’ın kitabı beni yerlerde yuvarlayarak güldürdü. Komik gerçekçilik akımının kült kitabı olmaya aday, bence. Bir akşam, hafif çakırkeyif, hiperaktivite nedir, ne değildir, bir heyecanla ben anlatıyorum. İşte aşırı hareketlilik filan… “Ben aşırı hareketsizim,” diyerek yorumladı halini. Hiperpasif teşhisi de o gün doğdu. Henüz psikiyatri kitaplarına girmediyse de bir-iki “resmi” konuşmamda hiperaktiflik gibi, hiperpasiflik diye bir durumun da olabileceğinden söz ettiğimde, konuşma sonrasında kendisine hiperpasif teşhisi koymuş en az beş kişi yanıma yaklaştı. O zamanlar, Yıldızların Tembelliğinden haberdar değildim. Bana kaynak kitap sorduklarında, önerebilirdim. (2000)