Travma nedir? Soma’daki travmanın etkileri neler olabilir?
Yazının kalanında bazı temel bilgileri tekrarlayacağım. bu bilgilerin bir kısmı teorik gözükebilir. Ancak 1999-2003 arasında Adapazarı’nda psikososyal rehabilitasyon uygulamasını beraberce yaptığımız çocuk psikiyatrisi ve psikolojisi alanlarından klinisyenler ve öğretmenlerin emekleri ile elde edilmiş verilere dayalı olduğunu belirtmeliyim.
Ruhsal travma, “dış kaynaklı bir felaketin yarattığı zihinsel durumun sonucu olarak, bireyin kendini geçici olarak çaresiz hissetmesi ve daha önceleri işe yarayan savunma ve başa çıkma mekanizmalarının işlemez hale gelmesi” olarak tanımlanabilir.
Travmanın ruhsal yapımızı örseleyici etkileri ne şekilde gerçekleşir, kimler en çok etkilenir?
1. Doğrudan örseleyici olaylar yaşamak: Madenden kurtarılmış olanlar, hem kendilerinin hem başkalarının ruhsal ve bedensel bütünlükleri bozulduğu için.
2. Başkalarının başına gelen olayları görmek/tanıklık etmek: olay yerinde veya medya aracılığıyla duruma tanık olanlar.
3. Bir yakınının (aile-arkadaş) başına travmatik bir olay geldiğini öğrenmek (gerçek bir ölümün ya da ölüme yakın bir durumun doğması, kaba güç kullanımı ya da kaza sonucunda): aile üyeleri, dostlar, mesai arkadaşları, komşular.
4. Travmatik olayların ayrıntılarıyla, yineleyici biçimde ya da aşırı düzeyde karşı karşıya kalmak: özellikle yardım ve kurtarma ekipleri, cenazelerle ilgilenenler, ailelere destek olanlar.
Anormal bir durum, anormal tepkiler
Yaşanan facianın kendisi ve sonrasında olanlar başlı başına anormal bir durumdur. Bu anormal duruma karşı ortaya çıkan tepkilerin de ‘anormal’ nitelikte olması beklenir. Facianın doğurduğu ruhsal tepkilerin anormalliğinden söz ederken, sonrasında ortaya çıkan davranış ve duyguların, insanların tepkilerinin “doğallığını” yadsıyor değilim. Hayatımızın içinde alışılmadık bir durum olarak anormalliği kastediyorum. Bu anormal tepkilerin neler olduğunu bilmek ise, olayın psikolojik etkilerini anlamayı ve bunlarla başa çıkmayı kolaylaştırabilir.
Şiddetli bir travmatik olaydan hemen sonra, en sık görülen durum şoktur. Hatta bazı insanlarda şok o derece ağırdır ki, duyguları ifade etmek çok zorlaşır. Bir donukluk ortaya çıkar. Bu durum, aslında yoğun sıkıntıya karşı organizmanın vermesi beklenen bir tepkidir. Bir süre için kişi kendini uyuşmuş, yaşamdan kopmuş gibi hissedebilir. O kopukluk, bir süre için ruhsal travmanın etkilerinin yıkıcı olmasını önleyebilir. Cenazeleri teslim alabilmek için eşlerini, babalarını, çocuklarını resimlerinden teşhis etmeye çalışanların kimisinin yüz ifadesinde gördüğümüz donukluk budur. Kaybettiklerinin acısıyla çığlık atanlar, kızgınlıkla bağırıp çağıranlar, öfke ile haykıran ya da sedyeye uzanırken çizmemi çıkartsam mı diyenler şok durumunun etkisi altındadırlar.
Durum zaman içinde nasıl seyreder? Bazı insanlar hemen tepki gösterir, bazılarının tepkileri ise aylar, hatta yıllar sonra, gecikmeli olarak ortaya çıkabilir. Ortaya çıkan rahatsızlık verici tepkiler kimimizde uzun bir zaman sürebileceği gibi, kimimizde kısa bir zaman içinde yatışabilir.
Travmaya maruz kalmış kimi kişiler, olayın yaşandığı sırada çok enerjiktirler ve adeta bu enerji sayesinde, olayla daha kolay başediyor gibi gözükebilirler. Aynı yorulmak bilmezliği yardım ekiplerinde de 1999’da görmüştük. Ancak bu en enerjik ve yıkılmazcasına koşuşturan kişilerin bir süre sonra umutsuzluk ve karamsarlık içine girmeleri olasıdır. Ne yardım ekiplerinden, ne de travmaya dayanabilmiş gözükenlerden olağanüstü ya da insanüstü bir çaba beklememeliyiz. Bu çabayı gösterenleri hem ekiplerin işlevselliğini, hem de bireylerin ruh sağlığını korumak adına önlemeli, standart (dinlenmeye, sohbete, yakınlarla temasa imkan veren) bir çalışma ve yaşama düzeni oluşturabilmeliyiz.
Başlangıçta. İlk şoktan sonraki tepkiler kişiden kişiye ve aynı kişide zaman ekseni boyunca farklılıklar gösterir. Soma faciasından etkilenen bir çok kişi çok farklı rollerde bu olayı yaşamakta. Madenden sağ ama örselenmiş olarak çıkanlar, yakınlarını kaybedenler, madendeki hizmetlerde ve sonrasındaki destek faaliyetlerinde değişik düzeyde yer almış olanlar… Uzakta olup çaresiz hissedenler, haksızlık ve vicdan yoksunluğu örneği davranışları görüp hiddetlenenler. Listeyi uzatabiliriz.
Duygularımız travmatik süreçte olduğumuz konuma ve etkilenim biçimimize göre değişebilir: Korku, endişe, suçluluk, pişmanlık, öfke, karamsarlık, panik, çaresizlik ve utanç gibi duygular çok derin ve yoğun yaşanır. Bu duygularda ani iniş-çıkışlar olur. öncesindeki kişilik ve davranış özelliklerimiz, ruhsal yapımıza etkisi olan başta karamsarlık ve kaygı bakış açılarını etkileyebilir.
Orta ve uzun vadede. Travmatik olayla birlikte ya da olaydan bir süre sonra başlayıp, müdahele edilmediği takdirde aylarca sürmesi muhtemel olan diğer belirtiler ise; insanlardan uzaklaşma ve yabancılaşma, psikosomatik şikayetler (karın ağrısı, döküntü gibi), “disosiyatif” belirtiler (rüyada gibi hissetme, çevreyi ve bedeni değişmiş gibi algılama), yorgunluk/ bitkinlik, konsantrasyon bozukluğu, travmatik olayı tekrar tekrar yaşıyormuş hissi, sürekli “teyakkuz” halinde olma ve kendi kendine zarar verici davranışlarda bulunma olarak özetlenebilir.
Büyük bir facianın etkilerini yaşayan herkesin ağır ya da hafif psikolojik rahatsızlıklar yaşaması normaldir. Fakat, bunun normal ya da beklenen bir süreç olması, müdahale edilmeyeceği anlamına gelmez.
Kimler riskte? Bir insanın travmaya nasıl yanıt vereceği, o kişinin genetik altyapısı, özgeçmişi, varolan fiziksel ve ruhsal bozuklukları ve çevresinden ne kadar destek alabileceği gibi birbirinden farklı faktörlerce etkilenir. Yaşanan bir felaket sonrasında hangi çocuklarda travmaya bağlı stres bozukluğu görüleceği kesin olarak kestirilememekle birlikte, çocuğun özgeçmişinde dikkat eksikiği-hiperaktivite ve annesinde anksiyete (panik, fobi, evham, takıntı gibi) öyküsü bulunması önemli risk faktörleridir. İlk günlerde Ayrılığa dayanıksızlık, duyguların donuklaşması, gerçeklikten kopma, şaşkınlık ya da hayalperestlikte artış, üzüntü, yaşamın çok zor olacağına dair bir inanç ve karamsarlık gibi belirtiler uzun vadeli problemlerin ortaya çıkma olasılığını arttıran işaretler olarak yorumlanır. Ülkemizde yaşanan her felaktten etkilenen kitlenin büyüklüğünü düşündüğünüzde, yüksek riskli sayılacak çocuk ve genç sayısının yüzbinlerle ölçülecektir. Yapılacak “müdahalelerin” bu sayıyı hesaba katarak planlanması gereğini, bildiğimiz ‘terapi’ler ya da ‘dert dinlemeler’le sınırlı kalmayacağını, psikososyal yardım uygulamasının da ruh sağlığı alanındakilerin liderliğinde toplumun bütününce gerçekleştirileceğini de söyleyebiliriz.