İbrahim Tatlıses’ten, bir önceki blog-notumda İbo diye söz etmeme şaşırmayın, bunu kabalık olsun, ya da olmayan bir samimiyete gönderme olsun, (siz “name dropping” diyordursunuz) diye söylemiyorum. Kendisini sunuş biçimi bu değil mi? Sadece o değil, Mehmet Ağar’ın afişlerindeki yazılar MEHMET Ağar şeklinde, “call me Mehmet” dercesine; ama, afişler ne derse desin, Ağar’ın birinci tekil şahıs ve ismen hitap edilmesi zor birisi olduğunu kabul edelim; belki “abi” demek, hitaplar içindeki en samimisi görülebilir. Sen ne derdin diyenler oluyor. Bana hiç bakmayın, ben, İbo bey, veya Mehmet abi bey ifadeleri ile laübalilik ile mesafelilik arasında bir orta yol bulurdum herhalde. Senli benli olmayı yakınlık ve içtenlik işareti görmek, içtenliğe hasret insanımızın temel ihtiyaçlar listesinde, birinci sırada. Hani Amerika’ya filan gittiğinde, tanımadığımız birisi asansörde günaydın dedi, diye çok sevindirik olanlarımız var ya… Adam yerine konduğunda, şaşırma, önce inanamama, sonra da bir çeşit saygınlık hissetme geliyor.