Ağustos ayında dostum ve hocam Jim Leckman (yazılarımda zaman zaman ismi geçen, çok önem verdiğim bir insan) çok sevdiği İstanbul’a gelmişti. birlikte gezip tozma yanısıra, zor vakalar hk da konuştuk. Bu çocuklardan birisini beraberce görüp, hayatını nasıl kolaylaştırırız diye düşündüğümüz bir sabah saatinde, tiklerini bir türlü kontrol edemediğimiz bu çocukla uzunca konuştuk. konuşmanın sonunda çocuğa “ne dersin, dr leckman’a sen bir soru sormak ister misin, son söz olrk?” dediğimizde, çocuk, daha doğrusu delikanlılığa geçmekte olan şirin ergenin sözü ne oldu? “sorun ona, amerika’dan sadece beni görmek için mi gelmiş?” ne tiklerinin ne zaman kaybolacağı, ne tikleri için mucizevi bir tedavinin varolup olmadığı değildi onun için önemli olan. kendisini karşısındakinin ne kadar önemsediğini anlamak, daha doğrusu kendisini önemsetmiş hissedişinin bir tesadüf olup olmadığından, “amerikal” başta olmak üzere bizler için ne kadar önemli olduğundan emin olmaktan başka hiç bir şey önem taşımıyordu.
psikiyatrinin diğertıp dallarının farketmediği bazı insani gerçekleri görmemizi sağlaması bile bu mesleğin zorluklarına değmez mi?
fotoğrafta tıp fakültesi hastanesindeki sevgili asistanlarım, ziyaretçi ve stajyer öğrenciler, jim ve bendeniz var.
bu arada, jim leckman ile istanbul gezilerimden bahseden bir yazımda, 4-5 yıl önce yayımlandığında, jim’in benim istanbul’a ilişkin tahlillerimi (istanbul’u değişik mizaç özellikleri olan bir insanmışcasına tanımlamış, bir tür “analiz” yapmıştım) değerlendirip beni denetlediğini (psikoterapi jargonundaki süpervizyonun türkçe karşılığı) yazmıştım. bu yazıyı okuyup da yanki yazgan koca profesör olmuş halâ jimleckman’a denetletme ihtiyacı hissediyor, diye yazan, iletişim, nlp ve her şey uzmanı bir kişinin yazısına google’daki taramalardan birisinde rastlamıştım. şimdi jim’e sayısız kendimi denetlettirtmelerimi nasıl açıklasam, işi bir türlü öğrenemedim, aman benden uzak durun mu, desem. cehalet ile görgüzülük bir araya gelince, böyle oluyor demek ki…
kendi bilgi ve uygulamalarımızı başkalarının, yetkin saydığımız kişilerin (“peer review” ya da supervision) denetimine açmak, böyle insanların çevremizde olması ne büyük şans. aynı gelenekle başkalarına bu denetim desteğini sunmak da öyle…
tıpkı tiklerini unutup, kendine verilen önemin sahici olup olmadığından emin olmak isteyen ergen hastamız gibi, denetlenmeye değer görüldüğüme sevinerek tamamlamıştım o günü.
Anonymous
“psikiyatrinin, diğer tıp dallarının farketmediği bazı insani gerçekleri görmemizi sağlaması bile, bu mesleğin zorluklarına değmez mi?” demişsiniz ya;
hocam süreç sonunda sağlamasınından sözediyorsanız,(mesleğin zorluklarına katlanma sürecinden sonra),birazcık geç kalınması durumu ortaya çıkmış olmaz mı?…hani insan şunu düşünüyor çocuklarımızın ruhunu emanet etmeden önce; bu insanî gerçekleri görebilme,katlanabilme,sosyal yardım duygusu taşıyabilme yetilerinin zaten bu alanı seçenlerde bulunmasını bekliyor insan..eğer yıllaaaar sonra oluşacaksa yanmışız biz..hatta bırakın insanî gerçekleri, hayvanların karşı-karşıya kaldığı her güç durumda da aynı hislerin ortaya çıkıyor olması beklenmez mi bu alana gerçekten gönül vermiş insanlarda,para için kimse tereddüt etmesin,bu yetileri taşıyan birisi zaten bu işi iyi yapacağından nasıl olsa para da kazanır,zaten ülkede yeterince boş bulunan bir alan olması yeteneksizlere bile para kazandırıyorken…
Yanki
burada söylemek istediğim şu: mesleki gelişim fakültenin kapısından çıktığınızda gerçekleşmiyor ki…
bir makina olsaydı, insan, her seferinde aynı işi yapabilirdi. bu cerrahi gibi çok daha mekanik bir işte bile olmuyor.
bu arada hizmetin iyisini daha deneyimli ya da olgun olanın vereceği kanati yanlış; bir çok kişi genç bir asistandan çok daha fazla yarar görüyor.
para konusundaki görüşleriniz için ayrı bir yazı yazmak lazım. yy
Anonymous
yazdıklarınız elbette doğru..doğru söze ne denilebilir ki.ancak; elbette, ben de yanlış anlaşılmak istemem. söz ettiğim yeti ve ilgi alanlarına sahip olan bir kimse,hatta asistan olmadan önce bile, daha fazla yardımı dokunabilir..zaten bu niteliklerle dolu birisi haddini de bilecek ve nereye kadar yardım edebileceğinin de sınırını bilecek bu işi iyi bilenlerden destek almaya gayret edecektir uygun yollarla.sözüm haddini bilmeden ortaya atılanlara,ben bu böyle olanları bir tür kendilerini görebilmekle ilgili bir eksik idrak durumu içinde olmalarına bağlıyorum ve her meslekte,her ortamda-insanın olduğu her yerde- olabileceğini de görüyorum ne acıdır ki…hassasiyeti eksik olanlar diyelim ya da…öyle ki,bu yazıyı ilk okuduğumda; tam şurada,aklıma hemen,aman tanrım,hocası mutlaka deneyimlidir ama,çocuğa acaba görüşmenin ilk başında,bu dr.senin için amerikadan geldi,biçiminde birileri gereksiz bir söz mü ağzından kaçırdı diye düşünmeden edemedim..çocuk bu soruyu sorduğuna göre..
(“son söz olrk?” dediğimizde, çocuk, daha doğrusu delikanlılığa geçmekte olan şirin ergenin sözü ne oldu? “sorun ona, amerika’dan sadece beni görmek için mi gelmiş?”) yani deneyimli birisinin de bazen hata yapabileceğini tabiiki düşünüyor insan,ama buna inanmak istemiyoruz..ummuyoruz yani.
(“bu arada hizmetin iyisini daha deneyimli ya da olgun olanın vereceği kanati yanlış; bir çok kişi genç bir asistandan çok daha fazla yarar görüyor”)
yani daha çok bu kanaatteyiz,böyle olsa iyi olur anlamında,beklenti bu yönde…ama bunu beklerken bile kuşkucu yanını da bırakamayanlarımız var..ve bence hep olmalı da..ülkemizde her yetkeye inanmaya hazır o kadar çok insan var ki!! yine de asistanların emin ellerde olduğunu görmek umut veriyor biz aileler için,eh ne de olsa daha torunlar yetiştireceğiz.