Otizmin görülme sıklığı son çalışmalarda % 0,2 -0,5 olarak bildirilmektedir. Klasik otizm tanısı almamakla birlikte otistik bozukluk belirtilerinden bazılarını taşıyan bireyler de otistik yelpaze içinde değerlendirildiğinde sıklık % 4’e yükselmektedir. Otistik bozukluk sıklığı cinsiyetler arasında da farklı dağılım gösterir. Erkek çocuklarda bu soruna kız çocuklarına göre 4-5 kat daha sık rastlanmaktadır.
(http://www.yankiyazgan.com/8-soruda-otizm/)
Otizm tanısının neden arttığına ilişkin tartışmaların kısa vadede biteceği yok. Ancak tanı artışındaki sürat sahiden hastalığın ortaya çıkışındaki artıştan mı, yoksa gördüklerimize daha iyi tanı koymamızdan ve görmediklerimizi de daha iyi yakalamızdan mı kaynaklanıyor bilmiyoruz. Bereket versin ki, tanı almış çocukların tanısına ilişkin bir şüphe taşımıyoruz. Dolayısıyla, şu ya da bu nedenle artmış olan çocuk sayısına karşılık gelecek tanı ve tedavi hizmetinin nasıl sağlanacağı sorusunun cevabını bulmak önümüzdeki ana ödev.
(http://www.yankiyazgan.com/otizmi-kabul-etmek-teslimiyet-degildir/)
Otizm artıyor mu? Otizmin görülme oranlarının 44’te bir okul çocuğuna kadar yükselmiş olmasını açıklamaya çalışanların mutabık olduğu hususlardan birisi, otizm tanı ölçütlerinin otizm spektrum bozukluğu kavramıyla oldukça geniş tutulmasıdır. Otizm belirti kümelerini (karşılıklılıkta sınırlılık, tekrarlayıcı davranış ve kısıtlı ilgiler) en hafif düzeyde gösteren çocukları bile kapsayacak şekilde genişleterek, erken tanıyla ilişki ve iletişim sorunlarının önüne geçmek hedeflendiğinden ötürü, bu tercihin yapıldığı söylenebilir. Bir hastalığın en ağır biçimi ile en hafif biçiminin aynı adı taşıyor olması yanıltıcı ya da yersiz telaş yaratıcı gibi gözükse de, küçük yaşta gelişimin aksadığı durumların ciddiye alınıp toplumsal kaynakların iyileştirmeye tahsisi başka türlü belki de mümkün olmazdı.
(http://www.birgun.net/haber-detay/otizmin-gostergelerini-anlamak-kendimizi-anlamaktir-153629.html)