Biliyorsunuz, her konuda bir görüş belirtmem, o konuda bilgi sahibi değilsem bile, “bir şeyler söylemem” beklenen uzmanlık alanlarından birisinde çalışıyorum. öldürülen gencin ailesinin ruh durumunu tahmin etmekten tutun, kayıp çocukların neden kaybolmuş olacaklarına değin uzanan bir bilinmezlikleri aydınlatma görevi.
üstelik, bu sorulara yanıt vermek çok da cazip, bir şeyler söylemek, hatta itiraz edilemeyecek denli genelgeçer (ve yusyuvarlak), kulağa hoş gelen cümleler kurmak mümkün; bu daha da başka şeyler söylemeyi mümkün kılıyor. bir “süper muhabbet” ortamında bunu yapabilir, hatta kapsamı yemek pişirme tekniklerinden ingilizce kelime dağarcığı nasıl geliştirilire, testlerde kafadan atarak doğru cevap verme yollarına uzatabilirim. bunu yapıyorum da… ancak aynı şeyi bir gazete cümlesine dönüştürmek, bir de bunu başkasının kaleminden geçirerek yapmak zor geliyor. yine de, kendimi tutamayıp verdiğim bir cevaplar paragrafı aşağıda, Milliyet’ten Bade Gürleyen, tuş’uma basmış 🙂 ; televizyonlardaki öpüşme sahnelerinin çocuk ruh sağlığına verebileceği zararları konu eden bir bakanın demeci üzerine.
Çocuğun zihinsel gelişim düzeyi seyrettiklerinden nasıl etkileneceğini belirler. Cinsel ilişkiyi sergileyen görüntüleri izleyen çocuk ne olup bittiğini anlasa bile, kavramakta ve anlam çıkarmakta zorlanabilir. Öpüşme ya da cinsel yakınlığı doğrudan göstermeyip “ima eden” görüntüleri seyretmenin çocuğa ne gibi bir zarar vereceğini belirlemek zor. bilimin verileri sınırlı olunca herkesin kendi ahlaki değerlerini başkalarına empoze etmesine olanak veren bir boşluk doğuyor. çocukların makul bir saatte uykuya gittikleri, evde 24 saat televizyonun açık olmadığı ortamlarda, TV’daki öpüşme sahnesini bir çocuk ne zaman görebilir?
bu tip yayınları değerlendirirken birkaç ilke var:
1. Çocuğun gelişimine zarar veren cinsel içerikteki yayınların çoğu kadını cinsel bir nesne olarak gösteren ve aşağılayan, ya da kadınlara şiddet uygulandığını gösteren yayınlar olmaktadır. Örneğin, eş seçme programları, kadınları süs olarak kullanan “şov” programları buna örnek sayılmalı. öpüşme sahnesinden ziyade bir kadının dövüldüğünü ya da tecavüze uğradığını gösteren sahneleri ruhsal gelişime zararlı görürüm.
2. Adam öldürmeyi ya da insanlara zarar vermeyi “normal” ve “sıradan” gösteren görüntüler çocuğun başkalarına zarar vermeyi kanıksamasına yol açarak, empati gelişimine zararlıdır. Şiddetin yaygın olduğu, insanların başkalarının haklarına saygısının az olduğu bir ülkede yaşamakta olduğumuz için bu konunun önemli olduğunu düşünüyorum.
3. Şiddet içeren görüntüler elbette her çocuğu aynı biçimde etkilemez. özellikle kendini kontrol becerisi gelişkin, muhakeme yetisi iyi gelişmiş çocukların gördükleri şiddet ve cinsellik sahnelerinden etkilenip, eyleme geçmeleri beklenmez. ancak, genel eğitim ve toplumsal uyum düzeyine baktığımızda, 14 yaş üzerindeki grupta bile, bu uyum ve özdenetim düzeyine ulaşmış genç sayısı düşük oranda kalmaktadır.
çocukların ruhsal gelişimini televizyon yayınlarından koruyacak isek, ki kesinlikle bunu yapmalıyız, onlar için en yüksek zararı doğurabilecek olan (ama en çok da ilgilerini çekecek tipteki) şiddet içerikli programları seyretmeleri konusunda bazı adımlar atmaya öncelik vermek doğru olur. öpüşme sahnelerini izlemek çocukta başkalarına zarar verme dürtüsü doğurmayacaktır.
mutlulukmutfaktagizlidir
Çok çok haklısınız yankı Hocam, gerçekten de bir öpüşme sahnesi şiddet sahnesi gibi zarar verici değil!
Öte yandan Cem Garipoğlu yakalanıyor ama hala gündemde, sakıncalı olduğu halde! Sakınca şuradan kaynaklanıyor, her aşamayı fazlasıyla yansıtıyoruz, çocuk şiddet uygulasa bile yaşından dolayı hapse girmeyeceğini bilyor! Bu bütün çocuklar içn geçerli değil elbette!
Sizler, sakıncalarına değindiğinz halde bizler ders almayıp defalarca abartarak yayımlıyoruz.
Sonra da niye 15 yaşındaki çocuk 10 yaşındaki arkadaşını öldürdü diye sorguluyoruz! Bu kadar şuursuzluk olmaz, davranışımızın sonuçlarını göremiyoruz!
Korkarım her anlamda aşırı uçlarda gezinldikçe daha çooook üzücü olaylara tanık olacağız!
Bizler, çocukları eğitiyoruz, ailelerini bilinçli olması çok çok önemli. Kimileri gerçekten de çok bilinçli, sahip olunanların ve geliştirilmesi gerekenlerin çok fazla farkında olan, yaklaşımlarını sorgulayan velilerimiz de var. Eksikliklerin bilmeyen, kabul ve teafi yoluna gitmeye yanaşmayanlar da var, onlar da çoğunlukta ne yazık ki!
Bizler, Seda Sayanlı, Esra Cryhanlı programları çocuklarımızla izledikçe yalnızca magazinel kültürü edinmemiz kaçınılmaz!
Sorgulamayı sevmiyoruz. Dahası düşünmeyi sevmiyoruz hatta bilmiyoruz belki de!
Kendimzle başbaşa kalmaktan korkuyoruz, sessizliğin sesini dinlemekten, iç sesimize kulak vermekten korkuyoruz, bağımlı ilişkilere kucak açıyoruz! Çocuklarımızı da bağımlı yetiştiriyoruz! Çocuklarımıza, en büyük zararı kendi hatalarımız ve eksiklerimizle bizler veriyoruz aslında!
Saygılarımla!
mutlulukmutfaktagizlidir
Yankı Hocam, sabırsızlıkla yeni yazılarınızı bekliyoruz!
Saygılarımla!
mutlulukmutfaktagizlidir
Yankı Hocam, İpsala’ya, anaokulumuzun davetlisi olarak gönüllülük esasına dayanarak gelebilme, velilerimizi bilinçlendirebilecek bir konuşma yapabilmeniz ihtimalini çok sevdik!
“Anne Kalbi” dergisindeki röportajınızı keyifle okudum, bolca çizime yer vereceğiniz “Çocuk düşe kalka büyür” adlı kitabınızı sabırsızlıkla bekliyorum!Aynı şekilde kitaplarınızı imzalayabileceğinizi zamanı da iple çekiyorum!
Sonsuz saygılarımla!
Burçak