*Türk Tabipleri Birliği için Dr Gresa Çarkaxhiu Bulut ve Dr Özlem Çakıcı ile beraber Ağustos 2020’de hazırladığımız rapora ve Türk Toraks Derneği’nin Okulların Açılması (Şubat 2021) panelindeki sunumuma dayanarak derlediğim bir yazı.
Okulun ve eğitimin çocukların ve toplumun hayatındaki yeri eşsizdir
Okul akademik öğrenmenin dışında ve ötesinde bir gelişim merkezi ve geleceğe hazırlık noktasıdır. Çocuk ve gençlerin ruh sağlığı ve gelişim ihtiyaçlarının karşılanması ve bunun bir parçası olarak okulların açık tutulmasının sağlanması bir kozmetik ihtiyaç değildir, temel bir ihtiyaç ve haktır. Çocukların ve gençlerin eğitiminin en iyi şekilde sağlanması sadece önemli değil önceliklidir. Salgın kontrolünün ana amaçları arasında ekonomi çarklarının dönmesi gibi çocukların ve gençlerin okulda olabilmesi bulunmalıdır.
Okulun açık olmasını sağlamak neden öncelikli?
Okulda olmamak çocuğun hayatını evde sağlanabilen ve yaş büyüdükçe yetmeyen gelişim olanaklarıyla sınırlar. Okulda olmak çocuğun ev ortamında ihmalini ve kötü muamele görmesini önler, anne-babanın çocuğun ihtiyaçlarını uygun biçimde karşılamasını bir işbirliği içinde denetleyip dengeleyen bir doğal mekanizma oluşturur.
Uzaktan eğitim çocukların ve ergenlerin gelişim ihtiyaçlarına yetmemektedir. Uzaktan eğitim uygulamalarının okullar açıldığında da süreceğini göz önüne aldığımızda bu konudaki iyileştirmelerin öncelikli olduğu apaçıktır.
Özellikle ortaokul öncesi sınıflardaki çocukların uzaktan eğitimden yararlanışları sınırlıdır. Engelli çocukların sosyal ve akademik gelişimi için zorunlu kaynaştırma uygulamalarından yararlanma olanakları daralmıştır. Uzaktan eğitim araçlarına erişim milyonlarca kişi için adeta yoktur, erişiyor gözükenlerin ne kadarının düzenli ve güvenilir bir bağlantı kurduğunu kestirmek mümkün değildir.
Uzaktan eğitim koşullarında mevcut müfredat yükünü taşımaya çalışmak öğretmenlerin ve öğrencilerin performansını aşağı çekmekte, eğitime dönük beklentileri bozmaktadır. Pandemi koşullarında uzaktan eğitimin pekiştirdiği eşitsizliğin derinleşmesi özellikle eğitim açıklarının kapatılması ve okul dışı sosyal gelişim destekleri konularında gözlenmektedir.
Salgın hayatımızın sosyal ve duygusal iklimini bozmuştur. Okulların salgın nedeniyle kapalı olduğu dönemde ve uzaktan eğitim sürecinde okul çalışanlarının en çok belirsizliklerle başa çıkmakta ve öğrencilerin derslere odaklanmasını ve eğitim bağlılığını sağlamakta zorlandığını, kaygının yönetimi ve yalnızlık/izolasyon kaynaklı duygulara tahammül gücündeki zorlukların bu durumu daha da bozduğunu görmekteyiz.
Yapılan anketlerde en sık yaşandığı bildirilen duygular öğretmenler tarafından en çok/sık belirtilen duygular “tedirgin, kaygılı, üzgün, endişeli, huzursuz ve bunalmışlık” oldu. Öğrenciler tarafından en sık belirtilen duygular ise “sıkılmış, kaygılı, tükenmiş, öfkeli, huzursuz ve bunalmışlık” olarak tanımlanmaktadır. Bu dönemde tüm paydaşların ihtiyaç duydukları destek, kaygı yönetimi, zor duygularla ve belirsizlikle baş etme, uzaktan eğitim sürecine ayak uydurma ve odaklanma etrafında şekillenmektedir.
Uzayıp gitmiş bir travma niteliği kazanmış olan pandemi döneminde karar alma ve risk değerlendirme mekanizmalarımız iyi işlememektedir. Salgın döneminde korku ve kaygı, bitmek bilmeyen belirsizlik ve sürekli değişen duruma uyum sağlamanın getirdiği yüksek stres düzeyi risklerin doğru biçimde değerlendirilmesini engellemektedir. Riskleri doğru değerlendirebilmek için fiziksel ve duygusal güvenlik gereklidir. Okula dönüş döneminde veliler, öğretmenler ve öğrenciler salgın kontrolü ve okulun güvenli biçimde açık tutulabilmesi için gereken her türlü önlemin alınmış olduğundan, bilgilerin dürüstçe paylaşıldığından emin olduklarında riskleri daha doğru tartacaklardır.
Değerlendirme ve önlemlerin duruma özgü olması gerekir. Okulun toplumun ve çocukların hayatındaki yerini ve salgından etkilenişini değerlendirirken yaş grupları, cinsiyet, sosyoekonomik düzey ve öğrenmeyi zorlaştırıcı engellilik ve özel gereksinimler göz önüne alınmalıdır. Örneğin, küçükler sağlam bağlar kurmaya çalışırken, ilkokul çağındakiler temel becerileri kazanmaya, ergenler hayattaki yerlerini tartmaya, korkularını aşmaya çalışırlar. Coğrafi özellikler ve kültürel farklılıkların göz önüne alınması ile salgın koşullarının değerlendirilmesine dayalı “dar bölge”ler tasarlanması, çocuğun içinde olduğu sosyal gerçekle uyumlu bir zemin sağlayarak, ruh sağlığını koruyucu olur.
Engellilerin önceliği. Her türlü farklılaştırma yapılırken uygulamanın sonuçlarının eşit olması ve çocuk ve gençlerin yararının öncelikli olması temel alınmalıdır. Özel gereksinimli ve engelli öğrenciler, risk gruplarında olanlar (ev içi şiddet, istismara uğrama ya da yoksulluk gibi) tanımladığımız sorunları katlanarak yaşamaktadırlar.
Dikkat ve odaklanma eksikliği yaygın bir problem haline gelmiştir. Uzaktan eğitim döneminin öğrenme davranışları üzerindeki en önemli etkilerinden birisi odaklanmayı sağlayan dürtü kontrolünün gelişiminin aksaması, başta dersler olmak üzere sınıfta olan bitene ilginin zayıflaması ve öğretmen-öğrenci, öğrenci-öğrenci bağının olumsuz etkilenmesidir.
Salgın dönemindeki stres, kaygı artışı odaklanma ve ilgi düzeyi kolayca bozulan çocuklarda olduğu gibi daha önceden bu tür sorunları olmayan çocuklarda da dikkat ve odaklanmayı bozmuştur.
Ruh sağlığındaki bozulmanın kaynakları arasında salgının hayatı tehdit edici travmatik etkileri, toplumsal etkileşimden uzak kalma, hareketsizlik ve içinde olduğumuz belirsizliği göz önüne almalıyız. Depresyon, anksiyete bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğu belirtilerinin yetişkinlerde ve çocuklarda yakından taranması yanı sıra bu problemlerin klinik tanı düzeyine varmayan biçimleri hesaba katılmalıdır.
Aile desteği giderek aksamaktadır. Olağan koşullarda çocuğa psikososyal ve akademik destek sağlayan anne-baba ve yakınları bu dönemde kendi iş ve özel hayatlarındaki altüst oluşa ve stres ve kaygı düzeylerindeki artışa bağlı olarak çocukların olağanın çok üstüne çıkan ihtiyaçlarına yetişemez duruma düşmüşlerdir.
Okul çalışanları desteklenmelidir. Öğretmenlerin, okul yöneticilerinin ve psikolojik danışmanlık rehberlik uzmanların her an değişen ihtiyaçlara ve koşullara ayak uydurmaya çalışmaya bağlı yüksek stres düzeyleri yorulmayı ve performans düşüşünü doğurmaktadır.
Okulların açılması hedefine dönük en önemli adımların başında öğretmenlerin zorluklarla başa çıkabilmelerine olanak verecek sosyal ve duygusal desteğin okul ikliminin bir parçası olarak sağlanması gelmektedir.
Bu destek çalışma koşullarında yapılacak düzenlemelerle birlikte etkili olabilir. Bu çerçevede öğretmen sayısının katlanarak arttırılması, derslik başına düşen öğrenci sayısının aşmaması gereken sayının belirlenmesi ve buna göre ek derslik yapımı, öğretmenlerin okulda olduklarında bulaşmaya açık oldukları durumların kontrolü ve öğretmenlerin (diğer temel kamusal hizmet verenlere olduğu ) gibi aşılanmasına öncelik verilmesi gibi öneriler yaşama geçirilmelidir.
Okula dönüşe ilişkin araştırma verilerimizde, ruh sağlığı açısından başta kaygı olmak üzere psikolojik sorunların nasıl ele alınacağı özel ve devlet okulu çalışanlarının ortak kaygısıyken, dikkat/motivasyon/odaklanma alanındaki eksiklerin giderilmesi ihtiyacı devlet okullarında daha belirgindir.
Anne-babalar ve öğrenciler desteklenmelidir. Okuldaki sosyal ve duygusal iklimin iyileşmesi, paydaşların ruh sağlığının korunması ile okuldaki temizlik, havalandırma gibi fiziksel koşulların iyileştirilmesi, öğretmenler ve okul personelinin temel hizmetler alanında görülerek aşılanması gibi bulaşmayı önleyici adımlar birbirinin tamamlayıcısıdır. Öğretmenlerden topladığımız verilerde öğrencilerin en çok okulda uygulanacak sağlık ve koruma önlemlerine uyum konusunda zorlanacağı düşüncesi tüm okullarda öne çıkmaktadır.
Salgın bitmeyecekmiş gibi hazırlanmak. Salgının yakın dönemde bitmeyeceği ama gerekenler yapıldığında etkin bir şekilde kontrol edilebileceği gerçeğine uygun bir toplumsal ruh hali oluşturulmalıdır. Okul iklimini iyileştirmeye dönük çalışmalarda birbirimizle dayanışma ve güvenin gelişmesini sağlamamızda, salgın yönetiminin saydamlığı ve geribildirime açıklığı önemli bir yer tutmaktadır. Bu çalışmalar okulun iklimini iyileştirmek için okuldaki paydaşların ruh sağlığını koruma ve gelişimini sağlama amaçlarıyla, sosyal duygusal gelişim ile akademik gelişimin birbirinden ayrılmazlığını kabul ederek ve paydaşların her birinin katılımını sağlayarak gerçekleştirilmelidir.
Pandemi dönemindeki eğitim, “hızlandırılmış” ya da “müfredat yetiştirme” gibi uygulamalara dayalı zamana karşı (ve odaklanmayı daha da bozucu) bir yarış olmaktan çıkartılarak, öğrenmenin ve okulda olmanın anlamının geniş kitleler tarafından benimsendiği sosyal ve duygusal gelişimi içeren uygulamalarla okul paydaşlarının birbirleriyle bağlarının ve dayanışmasının güçlendirildiği bir döneme dönüştürülebilir.