Kuşak (sadece) bir yaş meselesi değildir
(eskice bir yazı)
(eskice bir yazı)
‘Her iş eninde sonunda yoluna girer; işler yoluna girmediyse henüz sonunda değiliz demektir.’ İşlerin bir biçimde, biz bir çaba göstermeden yoluna gireceğine, hayatın kendiliğinden bulduğu bir ‘doğal’ dengesi olduğuna inananların çoğunlukta olduğu yaş grubuna ‘y-kuşağı’ deniyor. Koskoca Y-kuşağını bu kadar basitçe tanımladığım için kusura bakmasın kimse. Başka bir çok özellikleri var; örneğin, her şeyin kendiliğinden yolunu bulacağına inanmak, çocuk yetiştirirken hiç bir karar almayıp sorumluluk üstlenmemeye özgürlükçülük, ‘ben istesem her şeyin en iyisini yaparım, ama ben bir şey yapmadan her şeyin en iyisi olsun’ ilkesine iyimserlik etiketi takmak gibi…
Y kuşağı’nı ilk kez duyduğumda 78liler, 68 kuşağı ya da 1957-1963 kuşağı gibi sosyalist çevrelerde yaygın olan kuşak tanımlarının liberal bir versiyonu gibi algılamış, dudak büküp geçmiştim. Oysa kendine özgü felsefesi ile bir dönemi simgeleyen bu kuşağı tanımaya çalıştıkça, yepyeni bir olgudan ziyade geçmiş kuşaklardan devralınmış malzemelerle oluşmuş bir yaşama bakış ve yaşayış tarzı gördüm.
Günümüzde tüketilebilecek daha çok mal üretiliyorsa, eldeki maldan daha az yararlanmak bize yadırgatıcı gelse bile pek anormal değil. 30 yıl önceki eşdeğerinden daha ucuza alınabilen bir elbiseyi kısa bir süre giymek, kitabı hızlıca okuyup geçmek şaşırtmalı mı? Raflar hiç olmadığı kadar kitaplarla dolu, ama hiçbiri baştan sona okunmuyor, hatta baştan sona okunmasın dye yazılan kitaplar (benimkiler gibi) çoğalıyor. Karıştırarak okunabilmek, yormamak, üzmemek bir kitap için en önemli değer. Her şey iyi hissetmek için. Herşeyin sadece en güzel kısmını almayı hak bilmek de bunun doğal sonucu!
O zaman, acı çekmeyecek, iyi hissedecek ve keyif alacaksak, en iyisi hiç karar vermemek, seçim yapmamak lazım. Yaşına başına bakarak bir kuşağa üyelik kararı vereceksek, ‘ortaya karışık’ söyleyen, ne yardan ne serden vazgeçen, ‘evet ama…’ diyen herkes, koca koca insanlar Y kuşağı mı?
Her kuşakta mevcut olup, çoğunlukta veya azınlıkta oluşu çağa ya da çağın ruhuna (zeitgeist diyor ya konferans guruları) göre değişen özelliklerin (çabuk sıkılan, maymun iştahlı, gözükara, dinlemeyen, kavgacı, şirin, kendini her şeyi biliyor sanan, dalavereci, acımasız, sessiz, itaatkar, kararlı, çalışkan, alttan alan, dürüst, soğuk, donuk, insaflı) yeni olmadığını düşünüyorum. Değişik çağlarda bazıları öne çıkıp makbul olurken diğerleri demode görülen bu özelliklerin bir kısmını cinsiyete, bir kısmını yaş olarak genç kuşağın neresinde olduğuna (başı, sonu gibi), bir kısmını ise sosyal statüye (ve onunla gelen akademik eğitim, aile terbiyesi vb) bağlayabiliriz.
Her yeni içinde eskiden bir çok şey içerir. Hemen sonuç almak, bütünü okumak istememek, ayrıntıyı sıkıcı bulmak ya da her şeyin en iyisinden bir eksiğine bile razı olmamak yeni değil. Belki bu arzuları ortaya koymak makbul ve muteber sayılmazdı. Ama günümüzün haberleşme ve üretim tarzının sağladığı olanaklarla, bu arzuların gerçekleşme olasılığı yükseldi. Bir deyişle, hayaller gerçek oldu. Belki de bugünün gerçeklerini hayal görerek büyümüş ‘bizim’ kuşakların, günümüze bir hayale bakar gibi, hayranlık ve şaşkınlık ile bakmaları bu yüzden. Y-kuşağını yıllar ve yaşlar ile tanımlanmış dönemlere sıkıştırmak yerine her yaştan mensubu olan bir günümüzün gerçeklerine geçmişin hayallerine uygun yaşam tarzı olarak tanımlayabilir miyiz?