küçük otellere gitmenin tatlı ve tatsız yanları vardır. şimdiye kadar hep tatlı yanlarını hissetmiştim, belki aynı yerlere gittiğim için.
Değişiklik olsun ve belki bu mevsimde daha sıcak olur diye gittiğim, benim yer seçimim de yanlış olan, sekiz-on odalı güzel mi güzel binalı bir otelde kalırken, diğer odalardakiler kaynaşmış bütünleşmiş bir grup olarak otele vasıl olduklarında, mahalle baskısı denen durumu hissedebildim.
Yok, gayet iyiyim, baskı yapanlara baskı yaptıklarını bile hissettirmedim, hatta durumdan memnun olduğumu düşünmüş bile olabilirler.
Ama gözlemlerimi hemen kaydettim:
küçük otelin çarkları, otomatik olarak, birlikte, toptan hareket eden çoğunluğa göre dönmeye başladığı için (ben de zaman zaman o çoğunlukta olduğum durumları, çevredekilerin “biz”i nasıl algıladığını, bu azınlık günlerimde daha iyi hatırlıyorum, anlıyorum), küçük otel bir totaliter sisteme dönüşebilir. gece gürültüsü artar, yemek ve dinlenme alanının düzenlemesi çoğunluğun (tabii, bu öbeklenmeyi tercih eden bir çoğunluk ise, her zaman böyle olmuyor) pozisyonuna göre şekillenir.
üstelik bu değişiklikler, oteli yönetenlerin ya da çalışanların arzusu dışında, hayatın doğal akışı sonucu gerçekleşir. herkes iyi niyetlidir; aslında, oteldeki çoğunluğu oluşturan grubun da, azınlığın haklarını yerinden oynatmak gibi bir amacı yoktur. en azından bizim kaldığımız yerdeki çoğunluk mensupları, demokrat diye bilinen gazeteleri okuyan, tek tek baktığınızda derli toplu saygılı insanlardı. bir anket yapsaydık, hepsi de küçük otel totalitarzimine karşı çıkabilirlerdi.
otellerin şu sıkışık piyasada, ne kadar yer satabilirlerse, “o kadar kâr edeceğiz” diye düşünmelerini anlayabilirim. o bayram için iyi bir alışveriş olabilir. ama bir sonraki tatil dönemi içinden en azından beni listeden silebilir. fanatik bir küçük otel/pansiyon meraklısı olarak bu duruma üzülüyorum.
Oda sayısını arttırmanın da buna çözüm olacağını düşünmüyorum, o zaman da küçük otel olmaktan çıkılabiliyor. Tabii, sayı sekizde kalmayabilir, ama 30 odalı bir oteli küçük otel kabul etmek zor. 2 metre boyunda ve 13 yaşında bir genci çocuk gibi görebilmenin zorluğu gibi.
küçük otellere dörttebirden büyük çoğunluğu oluşturacak öbek misafiri kabul etmemek totalitarizmi önleyebilir.
buna bir tür üst sınır barajı, diyebiliriz, alışılmışın tersi yönde bir baraj: yüzde 25 ve altında olanların “kazandığı.” ya da, oteli olduğu gibi kapatırsınız, öbek dışında kimseyi kabul etmezsiniz, baskı yapacak adam kalmaz. tam diktatörlük. o zaman da grup içinde bölünür, seyreyle gümbürtüyü.
Tabii bu arada, Türk zekasının değişik kıvrımlarını ve çalımlarını artık “yasa koyucu” düşünsün, rezervasyon sırasında birbirini tanımıyormuş gibi yapıp, sonradan “ah, ne tesadüf” durumlarına karşı ne yapılabilir ki… En önlenmesi zor gözüken ise, oteldeki kalış sürecindeki tanışmaların getireceği öbekleşmeler; koalisyonlar…
Bu hiç bir zaman 20 yıldır tatili birlikte yapan arkadaş gruplarının çevredekiler üzerinde oluşturduğu mahalle baskısıyla yarışamaz, ama, belki otelde kalış süresine bir sınır getirilerek bu tür kemikleşmeler önlenebilir. umarım, bu post-bayram yazısını gereğinden fazla ciddiye almazsınız:))
Ebru
Alakasız belki ama bu yazıyı okurken 33 yaşında olmama rağmen 1 kere bile otelde kalmamış olmama hayıflandım. Belki de eksikliğini duydum. Bu yaşa kadar otelde kalmadan yaşamışsam bundan sonra da elbet yaşarım diye kendimle dalga geçsem şuan hissettiğim burukluk geçer mi acaba:)