Kuzey Kore başkanı ölünce K. Kore’liler gerçekten mi üzüldüler? Yoksa, rejimin‘ağlamazsanız fena olur’ türünden tehditleri altında mıydılar? Üzülmek ya da sevmek rasyonel bir eylem olsaydı, bu tarz açıklama çabalarına bir anlam verebilirdim. Sevmediğimiz ya da hiç tanımadığımız birisinin ölümüne üzülebileceğimiz gibi, tehditle ağlayabilir ya da gülebiliriz. Başkan İkinci Kim’in ardından onu sevmeyenlerin ‘ya gelecek olan gideni aratırsa’ diye ağlıyor olduklarını da senaryolara ekleyebiliriz. ‘Çizgili pijamalı çocuk’ filmini seyrettiyseniz, Nazi kamp yöneticisinin çocuğunun filmin sonundaki trajik ölümüne ‘oh oldu, zaten babası kaç kişinin ah’ınıaldıydı’ demiş olabileceğinizi sanmıyorum. ‘Benimokurum üzülür, pek duyarlıdır’ dediğimi duyar gibiyseniz, yanılıyorsunuz. Ortalama bir insansanız, hal böyledir.. Adamın üzüntüsüne, çocuğunu çaresizce arayışına duyarsız kalmış olamazsınız. Kimse büyüyünce kötü adam olmayı amaçlamaz; üstelik kötülük için kendini haklı gösterecek bir gerekçe bulmak zorundadır. O gerekçe anlamsızlaşınca, kimisi için o güne kadarki yaptığı her şey anlamını yitirir. Son dakikada, kapıdan çıkıp giderken işin tadı kaçar. Jübile maçında kavga çıkan futbolcununki gibi ağızda giderayak buruk bir tad bırakan hayatlar hepinizden uzak dursun…
melike
“Çizgili pijamalı çocuk” filminin sonunda, çocukların ölümü(aslında herkesin)gerçekten de son derece trajikti;ama ben filmi her iki seyredişimde de adam için değil,çocuklar için ağladığımı hatırlıyorum.Adamın ne hissettiğini,aslında hiç düşünmedim bile…
Öte yandan,Kaddafi gibi eli kanlı bir diktatörün linç görüntüleri,beni son derece rahatsız etti;”oh olsun” diyemedim.
(Bende bir gariplik var,galiba…)
Söylediğiniz gibi,rasyonel bir eylem söz konusu olmadığı için,anlaşılması, açıklanması çok zor…
Son sözleriniz ve dileğiniz bana, Montaigne’nin bir sözünü hatırlattı:”Bir insanın son gününü görmeden, ona mutlu dememeli…”