Yuva çocukları doğum günü partilerine arkadaş çağırdıklarında kız erkek ayrımı pek yapmazlar. İlkokul sıralarında ilerledikçe, bırakın doğum günlerini, teneffüsler bile öteki cins’ten uzak durma eğiliminin etkisi altına girer. Erkeklerin kızlara, kızların erkeklere yaklaşımı neredeyse ‘baş-düşmanca’ bir nitelik alır. Kızlı erkekli olmaya zorlandıklarından şikayet eden, kızlar ya da erkekler olmasa hayatın ne güzel olacağının hayalini kurmaya başlayan çocuklar evdeki ‘öteki’ cinsten kardeşlerine de diş bilerler.
Kadınlar ve erkekleri sosyal hayatta ayırma, ayrı tutma girişimlerinin kökenini bu ilkokul çocuğu naifliğinde aramak beyhude olur. Kızlarla erkeklerin yan yana olmasının ‘ateş ile barut’ misali tehlikeli sayılması bir ‘eşitlikçi ötekileştirme’ değildir. Erkeklerin ilan ettiği tehlike, genellikle de ‘kızın iyi, ama çevrenin kötü’ olduğu varsayımına dayanan genç kızları erkeklerden koruma demagojisi ile meşrulaştırılır.
Gazete haberlerine baktığınız anda sahiden erkeklerden korunmak gerektiğini düşündürecek tehlikeli bir ortamda yaşadığımızı fark edebilirsiniz. İlk saptamayla mutabık olduğunuzda bu tehlikeli ortamın nereden doğduğunu ve nasıl beslendiğini düşünmeye fırsat kalmayabilir, ne de olsa tehlikelerden ve nasıl korunacağımızdan söz etmekteyizdir.
Genç kızları daha genç kız bile olmadan çocuk yaşta evlendirmek ya da tecavüz veya taciz korkusuyla evden dışarı çıkartmamak, evde tutamadığınızda ise ‘özgürlük veriyorum’ adı altında erkeklerden uzak yurt binalarında ‘gönüllü’ olarak tutmak ‘genç kızlarımızı koruyucu’ bir siyasetin parçası olur. Bu siyaset hızla destek bulur, içimizdeki korku bir kez uyanmıştır. Erkeklerin olduğu yerlerde bulunan genç kızların sonunun kürtaj klinikleri olduğu gibi mide bulandırıcı yalanlarla korkutuculuğu daha da arttırabilirsiniz.
Erkeklerin ‘tehlikeli’ (kadını istemediği bir cinsel ilişkiye zorlamak) olabileceği doğrudur. Ancak, tehlikeli olan hangi erkeklerdir, hangi koşullarda tehlike eyleme dönüşür ?
Aile içi şiddet ve cinsel istismar ne yazık ki en yaygın şiddet ve istismar biçimiyken, evlerde kız çocuklarını ve genç kızları nasıl koruyacağımızın yollarını aramak önceliklidir. Annelerinin şiddete ve istismara maruz kaldığını görerek büyüyen, babasının korkusuyla sinerken aile içindeki şiddetin mağduru anneye aciz kaldığı için kızan erkek çocukların büyüdüklerinde nasıl davrandıklarını düşünürsünüz?
Tehlikeli olandan korunmak için tehlikesizler tecrit edilirken tehlikelilerin salıverilmesini ‘genç kızlarımızı’ korumak için bir önlemmiş gibi göstermeye ister siyasi manevra ister muhafazakar refleks, ne dersek diyelim, ayrımcı, ötekileştirici, erkek kaynaklı (cinsel ve fiziksel) şiddeti meşrulaştırıcı bir söylem olduğu apaçıktır.
Gençler arasındaki cinsel yakınlık olasılığını bu tanışmayı önleme ya da daha liberal yaklaşımlarda ‘yanyanalık’ ile ‘içli-dışlılık’ arasında bir sınır çizme arzusuna duyulan sempati sadece ülkemizle ve dinsel-muhazafakar çevrelerle sınırlı kalmaz. Erkeklerin kendi tehlikeliliklerini fark etmeleri sıkıntı vericidir; kadınları kendilerinden nasıl koruyacaklarını düşünürken kadınları tecrit etmekten başka bir çare bulamamaları da bu sıkıntılı muhakemenin bir ürünüdür. Aynı yollarda kadınlarla beraber yürümekten bu korkunun kaynağı nedir?
‘Kızlı erkekli’ olmanın, kızlar ve erkekler yan yana olduklarında ilkokuldaki gibi birbirlerinden ‘nefret’ de etseler, ergenlikteki gibi birbirlerini merak da etseler, tanışırlar, birbirilerini bilir, ötekileştirmeden beraber olmayı öğrenirler. Kızlı erkekli büyüyen erkekler, kadınlara cinsel ya da fiziksel şiddeti daha fazla mı uygulayacaktır?
Bu çapraşık konuda güncel siyasi tartışmanın tahrik edici kısırlığına kapılmadan, gençlerin cinsel hayatı ve kadın erkek eşitliği üzerinde söyleyecek sözlerimiz olmalı.