Biyolojik, psikolojik ve toplumsal etkenlerin bileşkesinde yer alan intihar eylemlerine tek bir açıklama bulmak neredeyse imkansız
Kendi canına kıyan ya da kast eden kişileri anlamak çoğumuza zor gelir. Hayatını sonlandırması için bir “neden”i olması gerektiğini düşünüp, o nedeni ararız. Herhangi bir hastalığın ölümle sonuçlanmasından farklı olarak ölümle sonuçlanan bir ruhsal hastalık varlığını tanımakta tereddüt ederiz. Oysa, intihar eylemlerinin yüzde 90’ının ardında önceden varolan bir ruhsal bozukluk vardır. Yazının kalanına geçmeden bir netleştirme: İntihar dediğimde “tamamlanmış” (ölümle sonuçlanmış) durumları kastediyorum. İntihar girişimi ve intihar düşüncesi intihar ile ilgili sürecin daha önceki aşamalarını temsil ederler.
İntiharı bir tercih, kişinin kendi kararı ile bile isteye çıkıp gidişi diye görmekten kendimizi alakoymak zordur. Tercih ya da seçim gibi görmemize yol açan bir çok etken arasında intiharı bir cesaret göstergesi ve dünyanın bozuk düzenine meydan okuyanların manifestosu gibi tasvir eden haberler, yazılar ya da video/filmler sayabilir. Ölümden korkulan ve ölümden uzak durmak için neredeyse “her şeyin” yapıldığı bir dünyada kendi ölümüne koşabilen birisine hayranlık duymak, bu eyleme bir iradi seçim yakıştırmak mümkün. Basın dışında edebiyat dünyasından örnekler bulabiliriz: Beşir Fuad’ın kendi hayatına son verirken tuttuğu notlardan esinle yazılmış şiirler ve yazılar (Enis Batur’un “Beşir Fuad, yanlış kardeşim benim” dizesiyle biten şiiri gibi)
Bir kısmı güzelleme niteliğinde bir kısmı ise durumu anlamlandırma gayretindeki yazılara intihar propagandası ya da özendirmesi demekten dikkatle kaçınıyorum. Ancak bu yazı ve haberler yüceltici bir amaç gütmeseler de intihar eyleminin medyada yansıtılış biçiminin başka intihar eylemlerini tetikleyici olabildiğine ilişkin bir mutabakat olduğunu söyleyebilirim. İntihar eylemleri öncesinde veya sırasında düşüncelerini kaydeden ve yayımlayan kişilerin etkisini basınınkilerden ayrı tutabiliriz. Sosyal medya aracılığıyla bazen bir intihara davet gibi algılanacak bu yayınların dinamiğini daha geniş bir zamanda ele almalıyım. Freud’un Yas ve Melankoli’sinde yazdığı gibi intihar eylemlerinin altında derin bir öfkenin yer aldığını, bu öfkenin bireyin kendisine zarar vermesinde olduğu kadar geride bıraktıklarına dönük zarar verme, acı çektirme ve suçluluk yaratma gibi sonuçları olduğunu not edeyim.
İntiharlara ilişkin haberlerin başka intiharlara yol açmasını önleyici basın yaklaşımları neler olabilir? İntihar yöntem ve araçlarından söz etmemek, intihar kelimesini başlıkta kullanmamak, intihar haberini tekrar tekrar vermemek bu yaklaşımlar arasında sayılabilir. Medyanın olumlu rol oynadığı durumlardan birisine örnek Kurt Cobain’in 1994’deki intiharı sonrasındaki durumdur. Gazetelerin Cobain’in ölümünün ailesine verdiği acıyı ele alışı, ruh sağlığı ile intihar arasındaki ilişkiyi ele alan bilgilere yer vermesi sonrasında intihar destek hatlarının kullanımının artmış, intihar eylemleri çok azalmıştı. Medyaya ilişkin öneriler günümüzün dijital dünyasındaki haber yayılma hızı ve sınırsızlığını düşündüğümüzde biraz demode gibi gözükse de, ana akım medyanın bu kurallara uymasına ihtiyaç ortadan kalkmadı.
İntiharın tetiklenmesi konusunda duyarlılık basınla sınırlı değildir. Örneğin, bir psikiyatr/hekimin hastasına ruhsal durum muayenesinin bir parçası olarak kendisini öldürmeyi aklına getirip getirmediğini sorması bir çok kişi tarafından “aklına sokmak” olarak görülür, tepkiyle karşılanır. Canlarına kıyma eğilimi ya da düşüncesi olan kişilerin bu eğilimi eyleme dönüştürmesini engelleyici nadir yollardan birisi olan bu sorunun sorulması tıbbi bir gerekliliktir. İntihar eylemlerine sürüklenenlerin önemli bir kısmı kendilerine son bir yardım çağrısında bulunma fırsatı verildiğinde bunu kullanır. Sormaktan kaçınmak hata olur.
Üzerinde düşünülecek bir genel soru da şu: intihar edenlerin yüzde 90ında önceden var olan bir ruhsal bozukluk olmakla beraber, ama ruhsal bozuklukları olanlar içinde intihar edenlerin oranı çok düşüktür. Ruh sağlığındaki problemler hangi risk faktörleriyle birleşince intihar eylemleri ortaya çıkar? Risk faktörü terimi bir durumun ortaya çıkmasını kolaylaştırıcı (ama sebep sonuç ilişkisi içinde olmayan) bağımsız etkenleri kapsar. Örneğin, kalp-damar hastalıkları için sigara kullanmak bir risk faktörüdür. İntihar için risk faktörleri arasında ergen veya 60 yaş üzeri olmak gibi yaşa özgü etkenler, kalp-damar hastalıkları ya da Parkinson hastalığı gibi sağlık sorunları, madde kullanımı gibi aşırı alışkanlıklar, ya da erkek olmak (ve yardım istememek) gibi cinsiyete özgü parametreler sayılabilir. Derin bir umutsuzluk ve gelecekten beklentinin kaybolması ruhsal durum işaretleri arasında önemli bir yer tutar.
Sosyal ya da gündelik yaşamla ilgili olan etkenler toplumun ilgisini daha çok çeker. Örneğin, işsiz bir öğretmenin, işkencedeki bir tutuklunun ya da varını yoğunu kaybetmiş bir iş adamının kendini öldürmesini anlaşılabilir görenler çok sayıda olabilir. Sanırım, bu olaylardaki psikolojik ya da sosyal stresin intihar eylemi ile ilişkisini kurarken gözümüzden kaçan bir husus, bu stresli durumların bireyin ruh sağlığını bozmasının sonucunda (ya da ruhsal bozukluk üzerinden) intihar düşünce eylem ve davranışının doğmasıdır. Kendisi dışındaki aile üyelerinin hayatlarına da son veren intihar/cinayet eylemlerinde de bu dinamiklerin işlediğini görmekteyiz.
İntiharların dönemsel olarak artış gösterip göstermediğini belirlemek kolay değil. İntihar istatistiklerinin güvenilir olduğu ülkelerden A.B.D.’de 1970-90 arasındaki dönemde intiharların sayısında belirgin bir artış olmuş, intihar sayısı o dönemden sonra düz bir çizgi ile sabit kalmıştır.
Toplumsal ekonomik kriz dönemlerinde işsizlik, yoksulluk ya da eşitsizlikteki artışlar bireylerin ruhsal durumunu ciddi biçimde bozar. Aynı etkenlerin genel sağlık problemlerini de arttırdığını görürürüz. Peki, toplumsal krizin bedelini yoksullar, işsizler ve tutunamayanlar canlarıyla ya da sağlıklarıyla mı öderler? Stresin toksik düzeye vardığı bu dönemlerde risk faktörlerini taşıyan, duygusal yapıları kırılgan bireyler arasında intihar eylemlerinde artış olur.
Sağlam sosyal ilişkiler, dayanışma ağları, sesini duyurma fırsatları ve ruh sağlığı hizmetlerine kolay erişim ruh sağlığını koruyucu ve intiharı önleyici etki gösterir. Toplumsal düzendeki değişikliği beklemeksizin pekala bu adımları atabiliriz.