Hiperaktif Çocuk Büyüdüğünde

boncuk1

Yetişkinlikte Dikkat Eksikliği-Hiperaktivite Sendromu

Dikkat Eksikliği/Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) adıyla bilinen klinik sendromu çocukluk ve ergenlik çağında geçerliliğinin yaygın kabul gördükçe, tedavi olanakları da çoğaldı. DEHB’li çocuklara yönelik tedaviler, okul çağındaki nüfusun en az yüzde beşini etkileyen bu nöropsikiyatrik durumun kişisel, akademik ve toplumsal gelişimi engelleyici ve çocuğun ve yakın çevresinin hayat kalitesini bozucu etkilerini azaltabilir. Ancak, ülkemizde çocuk ve ergenlere sunulan psikiyatri hizmetlerinin kısıtlılığı, milyonlarca kişinin bu tip bir sorunun, bırakın tedavisini, adı
sanı konmadan, gençlik çağına ve sonrasına ulaşması sonucunu doğurmaktadır.

Kuzey Amerika kaynaklı verilere baktığımızda, DEHB’nin en az yüzde 58 oranında yetişkin hayata devam etmesi ya da “sarkması”, DEHB’ye bağlı etkilerin toplumun yaklaşık yüzde 3’lük bir bölümünün klinik durumda olduğunu düşündürmekte, yetişkin örneklemden enlemesine yapılmış çalışmalar bu tahmini oranın “en az yüzde 3” olarak görülmesini doğurmaktadır. Ülkemizde bu oranların, en azından çocukluk dönemi prevalansı bakımından, uluslararası sayılarla paralellik gösterdiğini belirtmeliyim.

Kadıköy ilçesinde Dr. Beril Taşkın ve Psk. Ceyda Dedeoğlu ile birlikte yürüttüğümüz bir çalışmada, toplumsal örneklemde DSM ölçütlerini hem anne-baba, hem de öğretmen gözlemlerine dayandırarak uyguladığımızda bulduğumuz oran %4.8’di. Bunun daha önceki çalışmalara göre (örn. Sivas’ta Doğan ve arkadaşları tarafından bulunan oran % 8.1, European Child &Adolescent Psychiatry (2004)13:354–361) düşük kaldığını düşünürsek, en katı ölçütleri uygulayarak yapılan en düşük olasılık tahmininde bile, bu gruptaki çocuklardan yetişkinlikte de DEHB tanısına bağlı zorluk yaşayacak olanlarının toplumun yaklaşık yüzde 3’lük bölümünü oluşturabileceklerini düşündürmektedir. Bu denli yaygınlıkta, ama bir o kadar da bilinmezlikte olan DEHB’nin yetişkinlikte aldığı biçimlerin ve yaratabileceği psikiyatrik sonuçların psikiyatri uzmanları tarafından bilinmesine ciddi bir gereksinim hissedilmektedir.

Günümüzde 20 yaşından büyük 1.5 milyon Amerikalı DEHB için tedavi almakta. Ciddi bir ticari alan oluşturmakta olan DEHB tedavisinde ilaç tedavileri için harcanan kaynak 2000 yılında 759 milyon Amerikan dolarından 2004 yılında 3.1 milyar Amerikan dolarına yükseldiği belirtiliyor. DEHB için tedavi olanların oranı 20-44 yaş arası kadınlarda %113, 45-64 arası kadınlarda %104 artmış. Bu sayılar, sorunun neden hastalar ve doktorlardan büyük bir topluluğun ilgisini çektiğini, aynı pastadan pay almak isteyen değişik mesleki ve terapötik endüstri gruplarının medya bombardımanını kısmen açıklayabilir. Hasta ile doktor arasına girebilecek her türlü propagandadan korunmak, tanı ve tedaviye ilişkin düşünce süreçlerimizi hastanın çıkarına en uygun olanı yapmak için bir zorunluluk sayılmalıdır. Üstümüze düşen nedir o zaman? Bir yandan özgün bilgi üretmek, bildiklerimizi tekrar tekrar sınamak, yeni sorular üretmek ve yanıtlarını aramak. Bir yandan da, bilimsel yönteme göre üretilmiş bilgileri hastalarımızın ihtiyaçlarına yönelik olarak kullanmak. Klinikten öğrendiklerimizi dönüp tekrar bilimsel düşüncenin süzgecinden geçirmek. Bunu yapmak üzere eğitilmedik mi?