aşağıdaki paragrafı 2009 ocak ayında Prof Dr Esat Göktepe’nin emekliliği üzerine psikiyatrların email grubuna yazmak üzere hazırlamıştım:
“sevgili Esat Göktepe hocamizin, Marmara’daki ikinci asistanı olrk goreve basladigim 1986’dan bu yana, kendimin ve onlarca doktorun, yüzlerce tip ogrencisinin mesleki ve kisisel ilham kaynagi oldugunu gordum. nezaket ile uzmanlik bilgisini alcakgonulluluk icinde birlestiren cok nadir kisilerden birisi olan Esat bey’in hastanemizdeki varligini hep ozleyecegim.
Mehmet Sungur’un devraldigi gorevi, hastanemizdeki olumlu iliskileri ve mesleki olrk tartismasiz uzmanligi ile en guzel bicimde yerine getirecegine de inaniyorum.”
mesajı yollayamadan, sadece benim her zamanki ağırkanlılığımdan ötürü değil, hayatın çarklarının fazla hızlı dönmesi sebebiyle de, Esat hocayı kaybettik. bu kelimeyi kullanmayı bile yadırgıyorum, hâlâ.
1986 yılında Biga’da sağlıık ocağı hekimiyken psikiyatri uzmanlık eğitimini yanında alma isteğimi belirttiğimde (TUS öncesi dönemde tek tek giriyorduk sınavlara), beni uzunca sessizliklerle dinledi. Kendimi beğendirmek için, biraz da gece otobüsünden inmiş olmanın mahmurluğu içinde, psikanalitik kurama ilgimden ve Freud for Beginners kitabını Türkçe’ye çevirmiş olduğumdan söz etmeye başlamıştım. “ben psikanalize pek sıcak bakmıyorum” demişti, “ama, bu konuda seni geliştirebilecek bir hocan olacak, Dr Engin Geçtan süpervizyonunu yapabilir”. Sıcak bakmadığı bir konu olmasına rağmen, öğrenmemi ve yapmamı destekleyeceği tek alan bu olmayacaktı. Engin Geçtan’la yıllar boyu haftada birkaç saati mesai saatleri içinde geçirmeme izin vermekle kalmdı. 1988’de ziyaretçi öğretim üyesi olarak Marmara’ya gelmeye başlayan Dr Cahit Ardalı (çok yakında kaybettik, onunla ve Engin bey’le olan zamanlardan hatırladıklarımı da kaydetmeliyim) ile psikodinamik kuram ve uygulamaları konusunda ömür boyu işime yarayacak becerileri, bu becerilerin dayandığı kuramın psikiyatride işe yararlığına ve bilimselliğine pek sıcak bakmasa da, kazanmam için elimden geleni yapan Esat hoca’nın desteği ile geliştirdim. Akademik demokrasi ve özgürlük, daha hangi kelimeleri kullanabilirim, bilemiyorum, Esat Göktepe’nin nasıl bir kişilik olduğunu, asistanlarına nasıl bir ortam sağlamış olduğunu anlatmak için.
Aynı dönemde, bana mesleki kişilik gelişiminde çok özel etkisi olan Dr Ahmet Arzık, birkaç yıl önce kaybettiğimiz ve Türkiye’de DSM sınıflandırma sistemini ilk telaffuz eden kişi Dr Safa Sarıbeyoğlu, ilk grup terapilerimizi beraber yapıp işi öğrendiğim koterapist arkadaşım Psk Zehra Karaburçak, ABD’den bir yıllığına kliniğe katılan Dr Daniel Nahum. beraber ve kendilerinden çok şey öğrendiğim insanlar.
O ortamı oluşturan Esat hoca’yı özlüyorum. O sakin adamı kızdırmayı başaran nadir insanlardan birisi olarak, kendime garip ve özel bir yer biçerek, bana hâlâ onun asistanıyım diye böbürlenme fırsatı tanıdığı için değil sadece.
1991’den sonra, çocuk psikiyatrisi ihtisası için Yale’e geçtiğimde, içinden geldiğim küçücük klinikte, çoğu gönüllü öğretim üyelerinden kazandığım beceri ve bilgilerin bana kattıklarını daha berrak gördüm, anladım.
peki, yeterince müteşekkir oldum mu, şükran duygularımı ifade edebildim mi ?
bu gecikmişlik duygusundan hep korkar, hep de gecikirim.
“sevgili Esat Göktepe hocamizin, Marmara’daki ikinci asistanı olrk goreve basladigim 1986’dan bu yana, kendimin ve onlarca doktorun, yüzlerce tip ogrencisinin mesleki ve kisisel ilham kaynagi oldugunu gordum. nezaket ile uzmanlik bilgisini alcakgonulluluk icinde birlestiren cok nadir kisilerden birisi olan Esat bey’in hastanemizdeki varligini hep ozleyecegim.
Mehmet Sungur’un devraldigi gorevi, hastanemizdeki olumlu iliskileri ve mesleki olrk tartismasiz uzmanligi ile en guzel bicimde yerine getirecegine de inaniyorum.”
mesajı yollayamadan, sadece benim her zamanki ağırkanlılığımdan ötürü değil, hayatın çarklarının fazla hızlı dönmesi sebebiyle de, Esat hocayı kaybettik. bu kelimeyi kullanmayı bile yadırgıyorum, hâlâ.
1986 yılında Biga’da sağlıık ocağı hekimiyken psikiyatri uzmanlık eğitimini yanında alma isteğimi belirttiğimde (TUS öncesi dönemde tek tek giriyorduk sınavlara), beni uzunca sessizliklerle dinledi. Kendimi beğendirmek için, biraz da gece otobüsünden inmiş olmanın mahmurluğu içinde, psikanalitik kurama ilgimden ve Freud for Beginners kitabını Türkçe’ye çevirmiş olduğumdan söz etmeye başlamıştım. “ben psikanalize pek sıcak bakmıyorum” demişti, “ama, bu konuda seni geliştirebilecek bir hocan olacak, Dr Engin Geçtan süpervizyonunu yapabilir”. Sıcak bakmadığı bir konu olmasına rağmen, öğrenmemi ve yapmamı destekleyeceği tek alan bu olmayacaktı. Engin Geçtan’la yıllar boyu haftada birkaç saati mesai saatleri içinde geçirmeme izin vermekle kalmdı. 1988’de ziyaretçi öğretim üyesi olarak Marmara’ya gelmeye başlayan Dr Cahit Ardalı (çok yakında kaybettik, onunla ve Engin bey’le olan zamanlardan hatırladıklarımı da kaydetmeliyim) ile psikodinamik kuram ve uygulamaları konusunda ömür boyu işime yarayacak becerileri, bu becerilerin dayandığı kuramın psikiyatride işe yararlığına ve bilimselliğine pek sıcak bakmasa da, kazanmam için elimden geleni yapan Esat hoca’nın desteği ile geliştirdim. Akademik demokrasi ve özgürlük, daha hangi kelimeleri kullanabilirim, bilemiyorum, Esat Göktepe’nin nasıl bir kişilik olduğunu, asistanlarına nasıl bir ortam sağlamış olduğunu anlatmak için.
Aynı dönemde, bana mesleki kişilik gelişiminde çok özel etkisi olan Dr Ahmet Arzık, birkaç yıl önce kaybettiğimiz ve Türkiye’de DSM sınıflandırma sistemini ilk telaffuz eden kişi Dr Safa Sarıbeyoğlu, ilk grup terapilerimizi beraber yapıp işi öğrendiğim koterapist arkadaşım Psk Zehra Karaburçak, ABD’den bir yıllığına kliniğe katılan Dr Daniel Nahum. beraber ve kendilerinden çok şey öğrendiğim insanlar.
O ortamı oluşturan Esat hoca’yı özlüyorum. O sakin adamı kızdırmayı başaran nadir insanlardan birisi olarak, kendime garip ve özel bir yer biçerek, bana hâlâ onun asistanıyım diye böbürlenme fırsatı tanıdığı için değil sadece.
1991’den sonra, çocuk psikiyatrisi ihtisası için Yale’e geçtiğimde, içinden geldiğim küçücük klinikte, çoğu gönüllü öğretim üyelerinden kazandığım beceri ve bilgilerin bana kattıklarını daha berrak gördüm, anladım.
peki, yeterince müteşekkir oldum mu, şükran duygularımı ifade edebildim mi ?
bu gecikmişlik duygusundan hep korkar, hep de gecikirim.
ekteki fotografta, marmara ekibi, c. 1989; önde esat bey, safa bey, arkada ben, tulu, zeynep, ahmet
mutlulukmutfaktagizlidir
Bu gecikme durumu o kişilerin hep var olacaklarını düşünmekten olabilir mi? Hep orada olduklarını bilmenin rahatlığını yaşamak, görmesek te! Onlara ölümü yakıştıramamak!
Ben, böyle duyumsadığım için belki de sorguladım.
Sevdiklerimize, saygı dıyduklarımıza duyduğumuz minneti, onlara yaşamayı yakıştırdığımız için belirtmeyi unutuyorsak suçluluk duymak gerekli mi?
anne yazar
Başınız sağolsun. Ne mutlu ona ki arakasında bu kadar güzel kelimeler kurulabilen bir geçmiş ve vefanın anlamını içine sindirebilmiş öğrenciler bırakmış. Kendisinin nur içinde yatması ve sizin de arkanızda bu kadar vefalı öğrenciler bırakabilmeniz dileğiyle..
selim sarıbeyoglu
Selamlar; oncelikle basiniz sagolsun. Bu fotografin aynisi bizde de vardi. Esat Bey’i babam vesilesiyle bir kac defa gormustum fakat kendisini yakindan tanima firsatim olmadi. Aklimda kaldigi kadariyla kendisi sakin ve az konusan biriydi. Tekrar basiniz sagolsun..