EMSA Marmara ile Söyleşi

*Bu yazı Stajyer Psk. Ceren Cingi, Güzel Günler Kliniği tarafından yazılmıştır.

Dr. Yankı Yazgan (YY) ve European Medical Students’ Association (EMSA) Marmara, 17 Ocak 2021 Pazar günü, Instagram canlı yayınında bir araya geldi. Bilgilendirici ve keyifli bir sohbet havasında gerçekleşen bu etkinliğin ana konusu Marmara Tıp Fakültesi öğrencilerinde pandemi sürecinde oluşan duygu durum değişiklikleriydi.

Duygu durum değişiklikleri gibi bir konuyu ele almaya başlarken konuşmacılar öncelikle karşılıklı olarak hal ve hatır sorarak hem kendilerini hem de dinleyicileri etkinliğin devamı için hazırladılar. Günlerinin nasıl geçtiği ve nasıl oldukları üzerine konuşarak yaptıkları girişin ardından tıp fakültesini seçme motivasyonları, tıp öğrenimi ve hekimlik hayatı, pandemi sürecinde gerçekleşen değişimler, duygu durumları ve motivasyonlar, robotlaşma ve tıpta yapay zekâ kullanımı gibi çeşitli konulara değinerek yayına devam ettiler.

YY değerlendirmelerini ruh sağlığını ve ruh sağlığındaki bozuklukları insanın gelişim evreleri içine konumlandıran bir psikiyatri bakışıyla yaptı. Bu amaçla pandemi sürecinde tıp fakültesi öğrencileri ile yapılan duygu durum değişikliği anket çalışmasının sonuçlarını başka örneklemlerle karşılaştırarak ele aldı. YY ve EMSA Marmara’dan tıp öğrencisi Emine Nur Avcı ile karşılıklı sorular ve izleyicilerden gelen katkılarla samimi bir canlı yayın oldu. Başlıca konular ve soru başlıkları şöyle özetlenebilir:

TIP FAKÜLTESİ’Nİ SEÇMENİZİN NEDENİ NEDİR?

Tıp fakültesini seçerken öne çıkan nedenlerden biri ‘merak’. EMSA Marmara’dan Emine Nur Avcı’ya göre biyolojiye ilgi ve bir bedenin yolculuğunda kök hücreye kadar neler olduğunu merak etmek tıp fakültesini seçmesinin ana nedenleriymiş. YY ilgiyle dinlediği ‘merak’ temelli bu nedenden, “bir organizmanın hayatına ve geçirdiklerine olan merak” diye bahsediyor.

ZİHİNSEL YAPI VE BEDEN İLİŞKİSİ:

‘Beyin’ insanın kimliğini, davranışlarını ve duygularını oluşturan bir organ. Beyin organizmadan bağımsız değil, organizmayla etkileşim içinde ve onun içinde çalışıyor. Tıp biliminde incelenen organizma genellikle insan oluyor, zihinsel yapısı ve bedeni sıkı ve kopmaz bir ilişki halinde.

Organizma çevresel faktörler, beslenme biçimleri, içinde yaşadığımız dünyanın zorlukları veya ‘streslerine’ dayanma ya da dayanamama yolculuğu içerisinde. Bedenimizde kalan izler bazen kazanılmış beceriler, bazen yara izleri olarak ortaya çıkıyor. Örneğin bir çocuk önünü kesen bir iskemle üzerinden tırmanarak bu engeli aşınca aslında hayatı boyunca kullanacağı bir engel aşma becerisini kazanmış oluyor.

Organizma bir bütün, bu organizma olmasa hiçbir zaman ortaya çıkmayacak spesifiklikte bir zihinsel yapı ve beden ilişkisi bulunuyor. Ontogenez ve filogenez gibi kavramlar da zaman içindeki kazanım, kayıp ve dallanmalarla organizmanın “bireysel” varlığını sürdürmesi ve zaman içinde kendisi “bitse” bile aynı türden başka organizmalar şeklinde devam edebilmek için kendini yeniden üretmesi için olanları tanımlamak için geliştirilmiş.  Ontogenez bir tekil canlının döllenme anından itibaren türe özgü ve türün devamlılığında rolü olacak bir şekilde gelişip değişmesi, filogenez ise bir türün zaman içerisinde tür olarak varlığını sürdürmeye dönük olarak geçirdiği evrim. Ayrıca Eski Yunan ve Asya Uygarlıklarında ruhsal yapı ve bedensel yapı ile ilgilenenlerin ayrı kişiler olmadığı görülüyor. Mesela Hipokrat hem bir filozof ve hem de bir hekim, bunun yanında pek çok farklı alanla da ilgilenmiş. Baktığımız zaman hem organizmanın hayatı hem de tıp bilimi sonu belirsiz bir yolculuk.

TIP FAKÜLTESİNE GİRİŞ YOLCULUĞUNDA ‘MERAK’ DUYGUSUNUN ETKİSİ VE NASIL ÖĞRENECEĞİNİ KEŞFETMEK:

Hem bir türün hem bir bireyin yolculuğunu merak etmek ve bunu anlamak istemek tıp fakültesine giriş yolculuğunda kişiye yol gösterici oluyor. Kestirilemez pek çok şey olduğundan devam eden bir merak duygusu da etkili oluyor. EMSA Marmara üyesi Emine Nur Avcı, tıp fakültesinde okudukça tıp biliminin ona çok değişebilir geldiğine değiniyor. Tıbbı anlayabilmek için kişinin onu nasıl öğreneceğini keşfetmesi gerekiyor. Herkesin çok farklı parmak izleri olduğu gibi farklı öğrenme tarzları var. Kendimiz için verimli olacak ve tarzımıza uyan öğrenme yöntemlerini keşfetmek eğitim süreci için önemli.

YAPAY ZEKA, ROBOTLAR, TIP EĞİTİMİ VE TIPTA DEĞİŞİMLER:

YY dünyada öğrenciler arasında sınavda sorusu çıkacak konuları öğrenme ve ezberleme üzerine bir kültür oluştuğunun altını çiziyor. Tıp eğitimi son 20-25 yıldır bir değişimden geçiyor. Sağlık hizmeti sağlayıcılığında bir dişlinin çarklarından ziyade bir organizmanın hücrelerinden birisi gibi olmak önemli. Hastaya hiç elini sürmeden, hastayı hiç muayene etmeden karar vermek çok yakın gelecekte yapay zeka tarafından da yapılabilecek. Robotlar pek çok alanda olduğu gibi tıp alanında da yaygın olarak yerini alacak ve insanlara oranla daha az hata yapacaklar. EMSA Marmara’ya göre bazı öğrenciler şimdiden bu durumun farkında. Yapay zekanın birçok alanı ele geçiriyor olduğunu gözlemliyorlar. YY ise bu duruma olsun diyor ve “O zaman biz insanlar da daha özellikli işler yaparız.” diye ekleyerek öğrencilere ümit veriyor. “Yeter ki biz insanlar robotlaşmayalım.”.

ROBOTLAŞMAMANIN YOLU NEREDEN GEÇİYOR?

Robotlaşmamanın yollarından biri hayattan kopmamak. Peki hayatta neler var diye soracak olursak ne demeli? İşte bu sorunun cevabı da ortak değerler ve anlayışlar çerçevesinde birleşsek de aslında herkes için öznel gibi duruyor. “Herkes cımbızla hayattan başka şeyler seçiyor.”.

PANDEMİ SÜRECİNDE MARMARA TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİ NELER HİSSETTİ?

Çalışmaya genellikle sosyo-ekonomik olarak orta sınıftan öğrenciler katılmış. Katılımcıların cinsiyet dağılımı eşit olarak kaydedilmiş. Çalışma içerisinde ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış dönemlerinde toplanan veriler var. Duygu durumlarında ilkbahardan yaza doğru olumlu gelişme görülüyor. Kış dönemine doğru duygu durumları yeniden olumsuza doğru değişiyor. YY Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerini temsilen EMSA Marmara’ya “Kendi aranızda deneyimlerinizden ve gözlemlerinizden yola çıkarak siz ne dersiniz?” diye sorarak verileri birlikte anlamak üzerine bir diyalog oluşturuyor.

ROBOTLARA DÖNÜŞ: SİZCE ROBOTLARIN NEDEN RUHSAL BOZUKLUKLARI OLMUYOR?

Canlı yayın süresince konuşmanın ilginç ve önde gelen konularından birisi de “Robota nasıl dönüşmeyiz?” sorusu üzerine; bu konuya tıp öğrencileri ve hekimlik üzerinden yaklaşılıyor. YY soruyor “Sizce robotların neden ruhsal bozuklukları olmuyor?”. EMSA Marmara’ya göre robotlar sistemden net bir fonksiyon çıkarıyorlar, bizler (insanlar) ise bu çıkan fonksiyonlar üzerine çok düşünüyoruz. YY konuşma içinde ifade edilenin pek duygusu olmayan ve hayatında belirsizliğin pek yer almadığı metaforik bir robot kavramı olduğunun altını çiziyor. Araştırma sonuçlarına bakılırsa öğrencileri zorlayan durumlar neler? Karar verme anları, belirsizlik, neyi nasıl yapacağı ile ilişkili parametreler. Yazın farklı kışın farklı düşünülebiliyor gibi. Örneğin kışın “Ben yurt dışına gideceğim.” diyenlerin sayısı artıyor, yazın azalıyor, sonbaharda tekrar artıyor. Karar vermekle ilgili belirsizlik aslında stresin ta kendisi. Sonuç: “Anketi kesinlikle insanlar doldurmuş, robotlarda rastlanmayan bir kafa karışıklığıyla!”

PANDEMİYE DÖNÜŞ: PANDEMİ DÖNEMİ NASIL GEÇTİ? PANDEMİ DÖNEMİNDE GERÇEKLEŞEN SÜRPRİZ OLAYLAR OLDU MU?

EMSA Marmara’dan Emine Nur Avcı’nın anlattığına göre pandemi sürecinin başında dersleri uzaktan nasıl öğreneceğini anlaması gerekmiş, yeni bir durum ve bir bilmezlik söz konusu. Üniversite öğretim üyeleri tarafından neredeyse her şeyin sağlanmasına rağmen bu duruma alışmak zaman almış. Ayrıca tüm aile ile aynı evde bir arada olarak yaşamak, ya da hasta olur muyum kaygısı gibi pandemi dönemi süresince kişiyi etkileyen durumlar da var. YY bu durumlara ‘hesapta olmayan şeyler’ diye yaklaşarak pandemi sürecinde ‘sürprizler’ olup olmadığını soruyor. Ev içerisinde birbiriyle daha sık konuşmaya başlanması ve bazı bilinmedik şeylerin gün yüzüne çıkması bu sürprizlerden birkaçı oluyor. Aile bireylerinin birbirlerini daha sık görüp tanıması ve farklı oldukları konuları keşfetmeleri böyle. Pandemi döneminde değişik bir yaşantı ve duygu yoğunluğu olduğunun altını çizen YY, öğrencilerde bu dönemde bazı ruhsal sorunlarda artış var mı diye bakılınca genel olarak toplumsal ortalamaya yakın sonuçlar gözlemlediklerini ekliyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün listelediği 10 ana sorundan üçü ruhsal: depresyon, şizofreni, bipolar bozukluk. Amerika’da 15-24 yaş arası verilerde intihar oranları, özellikle üniversite ve hemen öncesindeki genç yaş grubunda yüksek, görülüyor. O yüzden gençlere yönelik ruh sağlığı çalışmaları çok önemli. Bu nedenle genç bireyler olan tıp fakültesi öğrencilerinin kendi zaaf ve kırılganlık noktalarını öğrenmesi zorlu ve zevkli hekimlik yolunda oldukça gerekli. Kimi zaman doktor çocuklarına doktor olma dense de bu durumun doğru olmadığından da bahsediliyor ve genç arkadaşlarımızın böyle korkutucu “propagandalara” kapılmamaları dilekleri iletiliyor.

TIP EĞİTİMİ VE DOKTOR OLMAK ÜZERİNE: TIP OKUMANIN ZORLUKLARINA NASIL YAKLAŞMAK GEREKİR?

Twitter gibi sosyal medya platformlarında özellikle pandemi döneminde tıp eğitimi ve doktor olmak üzerine birçok paylaşım yapıldı ve etiketler ortaya çıktı. YY’nin sohbet esnasında anlattığına göre tıp fakültesini kazandığı sene anatomi atlaslarını bulmak çok zormuş, amcası ve dedesi doktor olduğu için onlara gitmiş. Amcasının öğrenciliğinden 1930’lardan kalma bir anatomi atlası almış. Bu sırada yaşadığı bir anısını şöyle anlatıyor: “Baktım en son sayfada ‘ey teşrih, (diseksiyon, anatomi), bittin ama beni de bitirdin’ diye başlayan bir yazı var. 16 Ocak 1935’te bitirip imzasını atmış amcam. Zorlanacaksın, biteceksin, dedi. Ben de amcama, ‘Pişman mısın?’ dedim. ‘Yok’ dedi”.

Son yıllarda yaşadıklarımız, Covid-19 dönemi ve sağlık çalışanlarına şiddet çok farklı ve olağanüstü koşullarda olduğumuzu hissettiriyor. Bu ülkemizdeki güncel toplumsal koşullar ile ilişkili, meslek seçimini etkilememeli aslında. “Gençsiniz diye her konuda baştan dayanıklı olacaksınız diye bir kural yok,” diye ekleyen YY bu zorluklara çalışarak ve kendimizi koruyarak yaklaşmanın önemine değiniyor.

ÖĞRENCİLERİN DOKTORLUĞA BAKIŞ AÇISI SÖYLENENLERDEN VE ÖĞRETMENLERİNİN ANLATIM BİÇİMLERİNDEN ÇABUK ETKİLENEBİLİYOR.

BU KONUDA NELER YAPILABİLİR?

EMSA Marmara’ya göre öğrenciler kolay bir şekilde etkilenmeye açık. Üniversite öğretim üyelerinin anlatım biçimine göre doktorluğa bakış etkilenebiliyor. Bu noktada karakterin biraz devreye girdiği söylenebilir. Etkilenme konusunda yapılabilecek şeyler de var. Bizlere örnek olan, ilham kaynağı olan insanlar ve karakterler var. Bunlardan olumlu ya da olumsuz olarak etkilenmek mümkün. Anne babalar ile de öyle, “Öyle olacağım,” ya da “Öyle olmayacağım,” denebiliyor. Öğretmenlerin bize ilham vererek harekete geçiren tipler olması gerekiyor. Öğrenci olarak yapılabilecek şeylerden biri olumsuz örneklere pek bakmamayı seçmek.

TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNDE PANDEMİ SÜRESİNCE GÖRÜLEN DUYGU DURUM DEĞİŞİKLERİ VE ÇALIŞMAYA KATILAN GENÇLERİN DÜNYAYA BAKIŞ AÇILARI:

Çalışma verilerine göre katılımcılara “Covid-19 bizim için nasıl bir tehdit oluşturuyor?” diye sorulduğunda çoğunluk orta düzeyde kendiyle, yüksek düzeyde ise daha yoğun olarak çevreyle ve dünyayla ilgili tehditleri önemsiyor. Dünyaya ve kendinin dışındakilere neler olduğuna önem veren gençler olması umut verici. Ne iş yapacak olursak olalım dünyanın gerçeklerinden soyut değiliz. Şu anda insan sağlığına ve toplumun geleceğine en önemli katkıları yapanların TUS’da en yüksek puanı alıp girilen bölümlerden olmadığı da görülmekte.

Neoliberalizm diye bilinen dönemin ekonomik değişimi ve onun cilalı imaj devri bitiyor. Bu çalışmanın sonuçlarında adeta bunları görüyoruz. YY “Gerçekçi, içindeki dünyayı önemseyen, zihninde başkalarına yer açabilen bir gençlik görüyor olmak beni rahatlatıyor,” diye ekliyor. Yıpranmışlık ile ilgili soruya “Yıprandık” diyenlerin oranları yaklaşık 70 kişilik bir örneklemde aylar içinde 1/3’ten 2/3’e tırmanmış. Dışsal koşulların önemli olduğu görülüyor.

MARMARA TIP FAKÜLTESİ’NİN MİZAH VE KARİKATÜR DERGİSİ MAVİ DALGA ÜZERİNE SOHBETLER:

Mavi dalga, Marmara’nın mizah ve karikatür dergisi. Bir süre yayımına ara verilmiş ve 2020’de tekrar canlandırılmış.

DUYGU DURUMLARI MEVSİMLER ARASINDA FARKLILIK GÖSTERİYOR MU?

ACABA YORULDUK MU?

YY “Baktığınızda sizce yaz kış sonbahar farkı nedir? Yorulduk mu?” sorusu ile mevsimler ve duygu durum değişimleri konusuna yeniden giriş yapıyor. EMSA Marmara’ya göre ilkbaharda birçok kişi birden evhamlanmış ve bir tür kaygı silsilesi yaşanmış. Yazın gelmesi ile, var ise, yazlıklara geçilmesi ve pandemi kısıtlamalarının azalmasıyla duygu durumlarında da değişimler oluşmuş. Yazın bazı şeylerin unutulduğu sonra sonbaharda vaka sayılarının artmasıyla yeniden hatırlandığından bahsediliyor. Ayrıca ölümlerin özellikle doktor ve sağlık çalışanları arasında sık görülmesi de duygu durumlarını negatif yönde etkiliyor. Yazın okul dışında yapılan şeylere yoğunlaşılmış, bir enerji artışı görülmüş. Okul açılınca ise hem çalışma yoğunluğu artmış hem de çember daralıyor düşüncesi yayılmaya başlamış.

YY bu canlı yayının amacının dikkat çekmek olduğunu hatırlatıyor: “Ben yoruldum diyene de neler yapabileceğini söylemeye çalışıyoruz. Pandemi olsun ya da olmasın doktorluk deyince zor bir işten bahsediyoruz. Dayanışma, arkadaşlık ve bir çeşit destek aldığımız, iyi işleyen desteklemeye izin veren iş yerlerinde zorluklara çok daha iyi dayanabiliyoruz.” diyerek öğrencileri destekliyor; dayanışma, paylaşma ve arkadaşlık gibi kavramların zorluklarla başa çıkmak için önemli olduğunu vurguluyor. “Yaşanan kimi sorunların uyku ile ilişkisi var mı?” da sık olarak karşılaşılan bir soru. Bu gibi durumlarda yaşanan şeylerin uyku ile ilişkisi olabilir. COVID-19 sonrasındaki uykululuk gibi semptonların damarsal değişikliklerle ilgisi bile kurulabilir. YY zamanla ve Covid-19 geçirmenin ardından kendisinin dikkatinin ve belleğinin de tam olarak eskisi gibi olmadığına ve uyku artışı yaşadığına değiniyor.

YORGUNLUK VE PANDEMİ SÜRESİNCE HASTALIĞIN YARATTIĞI ETKİLER ÜZERİNE NELER YAPABİLİRİZ?

Yorgunluk, uykululuk ve pandemi sürecinde hastalığın yarattığı psikolojik etkilere karşılık çeşitli davranışlar geliştirmek mümkün. Kişinin yüklerini ve sorumluluklarını biraz azaltması, dostlarından ve iş arkadaşlarından destek alabilmesi dönemin koşullarında önemli, aynı zamanda bir ayrıcalık. Yürümek, dinlemek, sevdiğiniz bir şeyi yapmaya başlamak da bu süreçte yapılabilecekler arasında. Travmatik durumlarda hele kayıplar varsa bir çökkünlüğe girmek mümkün. Olayların travmatik yanları yaralayabilir. Yaralar iyileşebilir, bunun için yapabileceklerimiz var. Dostluk, dayanışma, iş birliği ve başkalarına yardımcı olma ile iyileşmek mümkün. “Destek olmak için farklı yollar arıyoruz, bu konuşma bile bir dayanışma çalışması.”

PSİKİYATRİ VE PSİKOLOJİ KONULU DİZİLER ÜZERİNE KISA KISA:

YY diziler ile ilgili sorular olduğunu fakat onlara pek fazla yorumda bulunmayacağını söylüyor. “Olumlu yanları olduğunu düşünüyorum genel olarak ama birçok şey gerçekteki gibi değil.” diye ekliyor. EMSA Marmara ile birlikte bu tür dizilerin insan ruh sağlının fark edilmesine ve psikiyatrinin kabul edilmesine destek olduğundan kısaca bahsediyorlar.

RUHSAL BOZUKLUKLAR İLE İLİŞKİ DAMGALAMALAR, TOPLUMSAL DAYANIŞMA VE DIŞLAYICILIK:

Damgalanma korkusu yüzünden pek çok insan, eğer var ise ruhsal bozukluğu olduğu duyulsun istemiyor. Sürü psikolojisi içerisinde sürünün zayıflardan kurtulmaya çalışacağı ve zayıfları dışlayacağı düşünülüyor. Bu nedenle zayıf veya çürük görülme ihtimalinden kaçınılıyor.  Damgalama sadece ruhsal sorunlarla sınırlı kalmıyor, diyabet bile bir zaaf işareti olarak görülebiliyor.

Toplumun dayanışmacılıktan dışlamacılığa geçmesi düşündürücü. Psikolojik durumumuz ve duygu dünyamız sadece kendi kendimizle değil içinde bulunduğumuz toplumsal kesimle de çok ilişkili. Yoksulluk beyinsel işlevleri etkiliyor. Eşitsizlik depresyon gibi durumlarla ilişkili. Mesela aile içi şiddet, statü ve sosyoekonomik durumla ilgili korelasyonlar var. İnsanların sosyal duygusal gelişimini desteklemenin birçok yolu var. Toplumsal gelişmelerin sosyal ve duygusal durumu destekleyici olanaklarla ilişkili olması ruh sağlığını da destekliyor.

HEKİMLER VE TIP ÖĞRENCİLERİ KENDİLERİNİ NASIL KORUYABİLİR VE GELİŞTİREBİLİR?

Roman okumak, insanlık tarihi okumak, tıp sayılmayan konularla ilgilenmek, bir sergi veya müzeyi gezmek gibi davranışlar zihnimizi koruyucu olabilir. “Bir hastaya baktığınızda Dr. House gibi bir bakışta nesi olduğunu anlamanın yolu, bir estetik duyarlılık geliştirerek mümkün olabilir. Amerika’daki tıp fakültelerinde dahili muayeneyi öğrenmenin bir parçası olarak hocalarınızla müzelere gidip gözlem yapıyorsunuz. Kitap okuyarak hasta hikayesi almayı öğreniyorsunuz,” diye devam eden YY ayrıca, hastaları anlamanın ve bir öneriyi doğru bir Türkçe ile anlatabilmenin öneminden bahsediyor.

İLERİDE PSİKİYATRİ SEÇMEK İSTEYENLERE TAVSİLER: YY’NİN MESLEĞİNDE AKLINDA KALAN BİR VAKA VAR MI?

İyi bir psikiyatr olmak için iyi bir hekim olmak önemli. Genel tıp bilgisinin güçlü olması gerekiyor. Ruh sağlığında psikiyatrlar diğer meslek gruplarıyla birlikte çalışılıyor, mesleklerin her birisi ayrı bir önemde.  Psikiyatride ruhsal yapı, organizma da işin içine katılarak inceleniyor. Örneğin, enfeksiyon ve depresyon ilişkisi üzerine çalışmalar bu bakışla oluşuyor. “Amerikan tıp fakültelerine girişte, dört yıllık üniversiteyi bitirdikten sonra yapılan bir sınav yapılır, soruların dağılımı şöyle: %25 fizik matematik, %25 kimya biyoloji, %25 psikoloji sosyoloji, %25 okuduğunu anlama ve ifade etme. Aslında doktordan beklenen iyi ezberci bir öğrenci olmak değil, tüm tıp branşları için bu böyle. Psikiyatri için bu daha da önemli,” diyen YY, kişiyi toplumsal düzeyde de anlamak gerektiğini vurguluyor. “Beni etkileyen sayısız vaka var, fakat hocalarımın en az vakalar kadar etkisi olduğunu söylemeliyim. Örneğin öğrenciyken patoloji hocamla, Alev Güçlü, yaptığım sohbetler. İmmünopatoloji üzerine konuşarak da psikiyatriye ilgi duyulabiliyor. İlham kaynağı olduğumuz öğrencilerin bizim alanımızda çalışacak olması gerekmiyor. Vakayı görmek değil vakayı kimle ve nasıl bakarak gördüğünüz önemli. İyi bakmayı ve dinlemeyi öğrenmek önemli. Bunu yaşamın başka alanlarına taşımak için bir engel yok. Bu anlamamızı arttırıyor. Kendimize karşı daha insaflı olmak gibi…” diye ekleyerek ilham veren eğitmenler eşliğinde vakalara bakmanın ve dinlemenin etkisinden ve bunu hayatımıza nasıl taşıyabileceğimizden bahsediyor. Marmara Tıp’ta asistan olarak geçirdiği yıllarda, 1980’lerin sonu Esat Göktepe, Engin Geçtan, Sefa Sarıbeyoğlu, Cahit Ardalı gibi hocaların etkilerini anlatıyor.

PSİKİYATRİ MESLEĞİ DOLAYISIYLA PEK ÇOK HAYATA TANIK OLMAK DOKTORU NASIL ETKİLİYOR?

Bu güzel soru aslında günümüz pandemi koşullarında gün boyu Covid-19 hastalarıyla çalışan doktorların yaşadıkları ile de ilişkili. Hastalığın bulaşmasını önleyici önlemler de almak tüm branşlar için önemli. Psikiyatri eğitiminin önemli bir kısmı karşımızdaki kişiyi anlamaya imkan verecek fakat mesleki kararlarımızı etkilemeyecek bir şekilde mesafe koymak üzerine. “Ben psikiyatrların daha yüksek riskte olduğunu düşünmüyorum,” diye ekleyen YY, “Ruh sağlığımızı başkasının acı çektiğini görmek bozabilir, o yüzden mental (zihinsel) acı ve fiziksel acı eş değer olarak görünüyor,” diyerek devam ediyor. “O acıyı dindirmek için elimizden geleni yapmak bu tanıklığın travmatik niteliğini dengeliyor”. Fakat başka bir açıdan bakıldığında psikiyatrik hastalıklar geçiren hastalarla çalışmanın bizleri farklı konular hakkında tetikleyebileceği de görülüyor. Örneğin psikiyatrik hastalıklara genetik yatkınlık hakkında bilgili ve bu nedenle kendinin farkında olma gibi durumlar ortaya çıkabiliyor. İyi bir psikiyatri eğitiminin uzmanlık eğitimi ile bitmediğini hatırlamak gerekiyor. Psikiyatristlerin psikoterapi ile karşısındakileri, kendi bütünlüklerini de koruyarak, dinlemeyi öğrenmesi mümkün oluyor. Süpervizyon adı altındaki bir model, hastaların doktorda uyandırdığı duyguları anlamaya ve bu duygulardan doktorun ruh durumunun etkilenmesini engellemeye, tanı ve tedavide nesnel olmaya yardımcı oluyor.

GENETİK YATKINLIKLAR PSİKİYATRİK RAHATSIZLIKLARDA NE KADAR ÖNEMLİ?

Bu da güzel ve ilginç bir soru. Günümüzde tıp öğrencilerinin öğrendiği şeylerin son 20 yılın güncel bilgileri olduğunun farkında olunmalı. Ruhsal hastalıklar ile ilgili “tek gen” modeli yok. ‘Kompleks hastalığın genetiği’ gibi birçok genin bir araya gelmesi ve yaşam stresörleri ile ilişkili karmaşık bir yapı var. Genlerin kalıtımı da birçok faktöre bağlı. Stres yönetimini öğrenmek herkes için kazanılması gereken bir beceri. İntihar davranışı ve serotonin transporter taşıyıcı geni ekspresyonu arasındaki ilişki üzerine 2001 yılında yapılmış bir çalışmada küçük yaşta anneyi kaybetmek gibi zor olaylar yaşamanın etkisine bakılıyor. Üç tane zor olaya kadar davranışta gen yüklülüğünün etkisi ortaya çıkmıyor. Fakat dördüncü zor yaşam olayından sonra genetik yüklülük süreci belirlemeye başlıyor, büyük farklılık var. Bu nedenle destekleyici, şiddetsiz bir çevrede ve gelişime fırsat veren imkanlarla büyümek çok önemli. 

EK:

GÜZEL GÜNLER EKİBİNDE STAJ YAPAN BİRİ OLARAK DİNLEDİĞİM VE NOTLAR ÇIKARDIĞIM BU CANLI YAYINDAN NELER ÖĞRENDİM?

DİNLERKEN NELER HİSSETTİM VE KONUŞMA BANA NELERİ HATIRLATTI?

Ağustos ayından beri Güzel Günler’de staj yapan biri olarak YY’yi ve tüm ekip arkadaşlarımı dinlemek, onların sunumlarını izlemek ve birlikte projelere dahil olmak benim için öğretici, aydınlatıcı ve keyifli oluyor. EMSA Marmara’dan Emine Nur Avcı ile birlikte gerçekleştirilen bu canlı yayında oluşturulan samimi ortam sayesinde kendimi konuşmaya dahil hissettim. Farklı konular etrafında şekillenen bu etkinlik düşündürücüydü, soru cevap şeklinde ilerlenmesi sayesinde dikkatimi kaybetmeden takip etmesi kolay ve keyifliydi.

Pandemi süresince yaşanan duygu durum değişiklikleri ile ilgili yapılan bir araştırma ve veriler üzerinden konuşmak bilgilendiriciydi. Ayrıca duygu durum değişiklikleri ve yaşanan zorluklardan bahsedilen bir sohbeti dinlemek, bu durumların pek çok insan tarafından deneyimlediğini hatırlamama, kendime ve çevremdekilere şefkatle destek olmak için motive olmama yardımcı oldu. Belirsizlik içinde hissettiğimiz durumlarda paylaşmanın ve konuşmanın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha deneyimlemiş oldum. Aslında tıp gibi belirli olduğu düşünülen bir alanda dahi belirsizlikler hissedildiğini dinlemek, pandemi sürecinde yaşadığımız duygu değişimlerinde yalnız olmadığımızı ve uygun koşulları yaratarak hem kendimize hem de çevremize destek olabileceğimizi izleyenlere açıkça göstermiş oldu.

Öğrencilerin yaşadıklarını kendi ağızlarından duymak ve YY’nin bu soruları yanıtlayıp sorularla karşılık vermesi, tıp alanın farklı aşamalarında olan insanlardan yeni şeyler öğrenmemi sağladı. Çalışmanın hayat boyu devam ettiğinden ve bunun sevilerek yapılabilen bir seçim olduğundan bahsetmek çalışma motivasyonum açısından değerliydi. Yeni mezun olmuş ve ruh sağlığı alanında çalışmak isteyen bir birey olarak hem öğrencileri hem de bir hekimi dinlemek, insanlarla çalışmayı ve iyileşmelerine destek olmayı neden istediğimi pekiştirmeme destek oldu. Ayrıca, robotlaşma ve insanlık üzerine yapılan sohbet ilgi çekici ve düşündürücüydü. Kendime dönüp beni insan yapan değerler hakkında bir öz-değerlendirme yapmam için beni teşvik etti.

Ruh sağlığının önemi ve toplumun psikiyatri ve psikolojiye bakış açısının değerlendirildiği bölüm “Biz bu konuda neler yapabiliriz? Nasıl katkıda bulunabiliriz?” sorularını uyandırdı. Psikiyatri veya psikoloji alanı ile ilgilenmek isteyenler için verilen tavsiyeler ve pandemi sürecinde yorgunluk durumunda kendimizi korumak için neler yapabileceğimizi öğrenmek bu davranışları kendi hayatımıza ekleyebilmemiz için değerliydi. Son kısımda farklı hayatlarla iç içe olmak ve bununla birlikte yaşamak üzerine konuşulurken, ruhsal durumların genetik ilişkisi konusundan bahsedilmesi, eğitim geçmişi nörobilim üzerine olan biri olarak benim ilgimi çok çekti. Nörotransmiterler ve reseptörler hakkındaki bilgim tazelenmiş oldu ve bazı şeyleri yeniden hatırladım.

Genel olarak bakıldığında sohbet tarzında yapılan bu etkinliklerin hem çok aydınlatıcı hem de pandemi gibi belirsiz bir dönemde sosyal paylaşım açısından bütünleştirici ve rahatlatıcı olduğunu düşünüyorum. Bu canlı yayını severek ve gülen bir yüz ile dinledim ve bu sayede EMSA’nın etkinliklerini de tanımış oldum. YY’nin öğrencilerle hareketli etkileşimine bir izleyici olarak dahil olmaktan keyif aldım ve mutlu oldum. Bu etkinliğe katılıp not aldıktan sonrasında aklımda kalan en temel şey, bir organizmanın zihin yapısı ve bedeninden bahsederken onu parçalarıyla birlikte bir bütün ve çevresel ve toplumsal faktörlerle etkileşim içinde olarak görmenin önemi oldu. Bir organizma olan ‘Ben’in yolculuğunda da bunu ara sıra unutsam da hatırlamaya çalışacağım.