‘Toplantılarda kendimi veremiyorum; konuşulanları takip edemiyorum, çok sıkıcı geliyor. Bazen konuyu tam bir noktasından yakalamışken, bir anda kaçırıveriyorum. Ya aklıma alakasız bir şey geliyor, ya da ‘bilinmeyen bir güç’ tarafından akıllı telefonumu kurcalamaya adeta sürükleniyorum.’
Uzun ya da uzayıp giden toplantılardaki sıkıntılı anları nasıl atlatırız ? Bu çalışma verimimizi bozan, odaklanmamızı engelleyen bir dikkat sorunu mudur? Yaptığımız işin pek bir anlamı olduğuna da inanmayıp öylesine ‘takılıyorsak’, dikkatimizi gereken yere odaklamak neredeyse imkansızlaşır. Zihnimiz açık vermeye başlar.
Yaptığımız işe bir anlam kazandırmak ise kolay olmayabilir. Anlamlı bulmadığımız görev ve işlerin yaptıkça, zamanla anlam kazanabileceğini söylediklerinde «kim o kadar bekleyecek?» diyebiliriz. Bekleyebilmek iyi gelişmiş bir dikkat ve odaklanma ile yakından ilişkilidir. Beklemeyi öğrenmeye değer. Spor, sanat aktiviteleri ya da başkaları için bir şeyler yapmak, kendi ihtiyaçlarımızı daha sonra karşılamak beklemeyi gerektirir ve geliştirir.
Dikkat sadece iş ya da ödev yapmak için değil, başkasını anlamak, aklımızdakini etkili bir şekilde anlatmak için gerekli olan tüm zihinsel işlevlerimizin adeta ‘vana’sıdır; ilgimizi o konuya ya da kişiye az ya da çok vermemizi, yeterince ve gereğince odaklanmamızı sağlar.
Stresli, gergin olduğum zamanlarda dikkatim iyice tükeniyor. Devamlı kızgın, gergin, patlamaya hazır bir insan oluyorum.
Stres, sıkılma ya da gerginlik olarak tanımladığımız genellikle negatif duygudurum ile ilişkili ‘alarm’ durumlarında dikkat sistemi az-çok şeklinde ayar yapan ‘vana’ özelliğini kaybeder; ‘ya açık ya kapalı’ (var-yok) arasındaki bir şalter gibi işlemeye başlar. O zaman da dikkatimiz ya hep ya hiç ile, önceliklerimiz ‘hayatta kalma’ ile sınırlı olur. Dikkatimizi sadece ‘hayati’ bulduğumuz durumlara odaklarız. Hayatta kalmaya çalışan bir insan çevresinde tehdit edici şeyleri görmeye daha yatkın olur.
Dikkat, beyinde öndeki prefrontal korteksten arkadaki pariyetal kortekse uzanan bir eksende dizili olan beyin bölgelerinin katılımıyla ortaya çıkar. Duyguların ve dürtülerin etkisine açık olan bu beyin bölgelerin işleyişi « motivasyon»a, hevese ve gönüle çok bağlıdır.
Dikkatini vermekte zorlanan, ancak sorumluluk duygusu yüksek bir çok kişi motivasyon ile kendini odaklayabilir. Yine de, işler ortalamadan daha uzun sürer, daha fazla yorar. Basit bir işin zihinsel maliyeti (zahmeti) bile yüksek olur, zihin yorgun düşer. Yorgun zihin, hem öfkelenmeyi kolaylaştırır, hem de öfkeyi kontrol etmeyi zorlaştırır. Yüksek maliyetlerden uzak durmak için zihnimiz işten kaçmaya başlar. Dikkat dağılır. Aklımız kendince daha önemli veya hayati işler bulur. İş yerindeki bir ekip toplantısında aklınız (sizin için o an hayati olan) akşamki maça ya da çocuğunuzun karnesine kaydığında ne yapabilirsiniz ki?
Toplantıda ne yapabilirim ? Dikkatimi nasıl dağılmadan tutabilirim ?
İlk yardım düzeyinde bir akıl vereyim. Elinize kağıt kalem (ya da kalem ile yazılabilen bir tablet) alın. Söylenenlerden aklınızda kalanları not alın, ya da aklınıza gelenleri yazın. Özellikle el yazısı ‘kitap harfi’ ve ‘klavye’ ile kıyaslandığında en çok dikkati destekleyici beyin bölgelerinde aktivite oluşturmakta. İşlek (güzel olması şart değil!) bir el yazısı zihninizi uyanık tutmanıza ve sıkıntıya dayanmanıza yardım edecektir. Mesajları ve sosyal medya hesaplarınızı toplantı boyunca kapalı tutmayı da unutmayın.
Kitap tavsiyesi : Daniel Goleman, Odak, Varlık Yayınları (2013).