Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi (1991) – Yankı Yazgan
Doğan Cüceloğlu, kognitif psikolojiyi anlattı
Neyi, niçin algılarız?
Cüceloğlu’na göre iletişimin ön plana çıkması, dilin, bilimin odağına gelmesini sağladı.
Yankı Yazgan
Çok kişi duymuştur belki, bir aralar film aralarında gösterilen film karelerinin arasına ‘kola’ kareleri yerleştirildiği söylenirdi. Öyle bir yerleştiriliyormuş ki film kareleri belli bir hızla gözümüzün önünden geçerken, ‘kola’ kareleri de geçerler, ancak onlar ‘görülmezler’, yani gözümüzün önünde görüntüsü oluşmuş, ‘fikri’ oluşur. Gözümüzün önünde 30 milisaniye kalan bir cisim hakkında, bizde bilmeden bir görüntü(daha genel bir deyişle,fikir) oluşabiliyorsa, karamsar bir kişiye mutluluk mesajlarını “çaktırmadan” yollayarak “onu iyi hissettirmek mümkün” denebilir.
Mümkün mü, değil mi bilmiyoruz, ama algılama üzerine çalışan kognitif psikologlar ‘kola’ karesi olayını doğruluyorlar. Psikolog Doğan Cüceloğlu’nun geçen ay İstanbul’da verdiği konferansta, bu kavramlar ve psikolojiye getirdiği açılımlar başlıca konuydu. Cüceloğlu, “İnsan İnsana” Kitabıyla 70 sonları, 80 başlarında çok okunan bir yazar olmuştu. 1980’den bu yana Kaliforniya’da olan Cüceloğlu, şu sıralar Kaliforniya State University, Fullerton’da çalışıyor.
Dil ve bilim
Günümüz psikolojisinin artık “fareleri bırakıp insanlara yöneldiği”ni belirten Cüceloğlu’na göre bunda basit tercihlerden çok başka faktörler de rol oynuyor. İletişimin ön plana çıkması, dilin bilimin odağına gelmesini sağladı. Dille uğraşan kognitif psikoloji, dilin yapısını çözümledikçe, bilgisayar alanına kaydı. Yapay zeka çalışmacıları, kognitif psikolojinin bulgularıyla, bilgisayara düşünme dili tasarlamalarını genişlettiler. Kognitif psikolojinin ölçümlere dayanması, enerji ve zaman ölçüm tekniklerinin duyarlılaşmasıyla birlikte, verilerini güvenilir kıldı. Amerikalıların insan zihninin potansiyelini arttırıcı her türlü şeye (hipnoz, LSD gibi) aşırı düşkünlüğü, kognitif psikoloji araştırmalarında teşvik etkeni oldu. Algılamayı belirleyen etkenlerin kontrol altına alındığı durumlarda, gerçekliğin değişikliğe uğraması beklenir.
Cüceloğlu, dikkat ve seçicilikten söz ederken, uyaranları iki ana grupta topladı. 140 milyar hücreden ve bunlar arasındaki milyonlarca bağlantıdan oluşan beyin, günlük yaşantı içerisinde sayısız uyaranla karşılaşıyor. Seçimler, gündelik hayatta ve çeşitli duyu düzeylerinde her an yer alıyorlar. Seçim yapmak, bir yerde, beynin fiziksel kapasiteyle yakından ilişkili bir zorunluluk. İnsan beyninin bilgi kapasitesi 5-9 byte olarak ifade ediliyor. Yani, bu bilgisayar birimiyle ifade edilen hacminin üstüne çıkan hiçbir şey algılanmıyor.
Günlük hayatta karşılaştığımız uyaran seli içinden kapasitemizi zorlamayacak tarzda yaptığımız seçimin ilkeleri neler?
- Göze batan,
- Tekrarlanan,
- Enerjisi yüksek olan,
- Beklentilere uygun olmayan,
- İhtiyaç duyulan uyaranlar
ÖNCELİKLE ALGILANIR.
Listedeki özellikleri taşımayan, dolayısıyla seçilemeyen uyarıcılara ne olu? Ya kaybolup giderler ya da sağ kalmayla, hayatı sürdürebilmekle ilgili uyaranlarsa kendilerini zorla seçtiriyorlar.
Cüceloğlu’nun konuşmasının geri kalan bölümünde öğrenme, hatırlama ve aktarma konusundaki kognitif psikoloji buluşları ve bunların gündelik hayata yansımaları yer aldı. Aslına bakarsanız, konuşmanın kendisi bu buluşların uygulanmasına iyi bir örnek sayılabilir. Örneklerin konuşma metni içine yerleştirilişi, vurguların belirgin ve net oluşu benim gibi harıl harıl not tutanların işini kolaylaştırdı. Kognitif psikolojinin en önemli katkı alanlarından birinin eğitim olduğunu burada hatırlatmak gerekir. Öğretilen kavramların seçilip düzenlenmesi, hatırlanabilmeleri için bazı anahtarların birlikte verilmesi, kimi eğitimcilerin kendiliklerinden keşfettikleri bir tarz.
Bilginin nasıl kullanılabileceğini öğretmek için kişinin algılayış tarzını biraz olsun kavramak ve alabileceği uyaranları alabileceği sistemde yer vermek öneriliyor. Cüceloğlu kimi Türkçe ders kitaplarının, İngilizce benzerleriyle karşılaştırılmasını yaptığında, büyük başlıklar, sempatik yazı karakterleri, tablo ve şemalar kullanan kitapların “50-60 sayfa hikaye anlatan” kitaplara göre çok daha anlaşılır olduğunu söylüyor.
Eğitim için kullanılan bu ilkeler, terapistlerin de işine yarar gibi gözüküyor. Bugün yaygın uygulama alanı bulan kognitif terapi de, algılama ve seçme ile ilgili bazı çarpılmaları düzelterek etkili olabiliyor. Örnek vermek gerekirse, “hüzünlü”, depresyona eğilimli kişilere bir kelime listesi verildiğinde, bu kişiler listede ne kadar hüzünle ilgili kelime varsa onları seçip algılıyorlar. Hüzünle ilgili kelimelerin seçimi hüzünlerini daha da arttırıyor. Bellekte hüzünlülüğe karşı bir duyarlılık, dolayısıyla “kolay hatırlanabilirlik” şeklinde bir ayrıcalık oluşuyor. Dolaysıyla, yeni uyaranlar arasından seçim yaparken, “algılama sisteminde” hüzne karşı oluşan bu duyarlılık etkisini gösteriyor. Kognitif terapi yapanlar, kişinin algılayış tarzını değiştirmeye yönelik çalışma olmaksızın, kişinin çevresindeki olumlulukları, “hüzünlü-olmayan” uyaranları algılayamayacağını söylüyorlar.
Cüceloğlu’nun yaklaşık iki saatlik konuşması bittiğinde salonda uyuyan olup olmadığına şöyle bir bakıldığında, herkes gözünü dikmiş ve dört açmış anlatılanları izliyordu. Anlatılan konunun kognitif psikoloji olması ve Cüceloğlu’nun kognitif psikolojinin ilkelerini kullanırmışçasına anlatımı, kalıp ezberlemeye yatkın eğitilmiş kafalarımızı epey rahatlattı herhalde.