Çocuğunuz daha iyi okusun diye…
Okumayı sökmesi ya da adını yazması yıllar alan, soluk önlüklü, sümüğünü silecek mendili bile olmayan yoksul göçmen çocukların orta-üst sınıf mensubu çocuklarla aynı sınıflarda oldukları zamanlardan günümüze çok şey değişti. Bu arada, ilkokuldaki sınıfımızın arka sıralarındaki çocukların yaşları büyüdükçe kentin arka sokaklarına geçtiğine kendi hayatımda tanık oldum. OECD ülkeleri arasında Meksika’dan sonra gelir adaletsizliğinin eğitim performansını en çok etkilediği yer olduğumuzu duymak hiç şaşırtmadı. Üstelik bu eşitsizliğin başka ülkelerde tıpkısıyla bulunduğunu gördüm. ABD’de çalıştığım yıllarda evlerinde sıcak yemek pişmediği için okulların tatil olduğu aylarda aç kalan ya da ‘junk’ (çöp) yemekler yiyen çocukları fark ettim. İstanbul’da 40-50 kişilik sınıfta 20 kişilik sınıftakinin 2 katı hiperaktifliğin var olduğunu buldum. Zengin okulları olarak tanımlanan, ama çoğunluğunu ortasınıftan annebabaların yemeyipiçmeyip okula yolladıkları çocukların oluşturduğu okullarda her türlü yetersizliğe rağmen daha iyi performans gösteren çocukların bu avantajının sadece okula mı bağlı olduğunu merak ettim.
Birkaç yıl önce yayımlanan ama nedense yeni okuduğum bir araştırma makalesi bu olguların varlık nedenine ışık tuttu. Raiza ve arkadaşlarının Neuroimage’da yayımlanan çalışması, okuma becerisine zemin teşkil eden (Broca alanı diye bilinen dil bölgesini de içeren) sol inferior frontal bölgenin gelişmişliği ile sosyoekonomik durum arasında sağlam bir bağlantı ortaya koymuştu. Bu bölge ne kadar gelişkinse, okuma perfomansı o kadar iyi ve çocuğun sosyoekonomik düzeyi o kadar yüksekti.
Hackman ve arkadaşlarının 2010’daki bir başka çalışması da özellikle bellek işlevlerine zemin oluşturan hipokampus’un boyutunun sosyoekonomik düzey ölçüsünde büyüdüğünü gösteriyordu. ‘Ne kadar büyük o kadar iyi’ ilkesi her zaman geçerli olmasa da, bellek işlevlerinin bozulduğu travmatik durumlarda hipokampusun daha küçüldüğünü biliyoruz. Bu durumda okuması daha iyi, aklında tutabilirliği daha gelişkin çocukların bu becerilerine altyapı sağlayan beyin bölgelerinin ailenin sosyoekonomik düzeyi ölçüsünde ‘iyi’ olduğunu söyleyebiliriz.
Hackman ve arkadaşlarının 2010’daki bir başka çalışması da özellikle bellek işlevlerine zemin oluşturan hipokampus’un boyutunun sosyoekonomik düzey ölçüsünde büyüdüğünü gösteriyordu. ‘Ne kadar büyük o kadar iyi’ ilkesi her zaman geçerli olmasa da, bellek işlevlerinin bozulduğu travmatik durumlarda hipokampusun daha küçüldüğünü biliyoruz. Bu durumda okuması daha iyi, aklında tutabilirliği daha gelişkin çocukların bu becerilerine altyapı sağlayan beyin bölgelerinin ailenin sosyoekonomik düzeyi ölçüsünde ‘iyi’ olduğunu söyleyebiliriz.
Zengin olma ümidi ya da amacı olmayanlar için ‘ekonomik’ olanın dışında ‘sosyo’ kısmını biraz daha irdelemeliyim; özellikle, anne-babanın çocuklarla homurdanma ve bağrışmanın ötesine geçen sözlü iletişiminin ve evdeki dil/ifade zenginliğinin beyindeki dil/okuma bölgelerine etkisi olacaktır. Belki sosyoekonomik zenginliği sadece para bolluğu olarak değil çocuğa sunulan olanakların, bebekken okunan kitaplar, anlatılan masallarla başlayan sözlü iletişimin ve evde kullanılan dilin zenginliği olarak tanımlayıp, iletişim ve ilişki kalitesini temsil eden gönlü zengin ile dili zengin olmayı da (cebi dolu olmak kadar etkili olabilecek etkenler olarak) ekleyebiliriz. Günümüzün zaman yoksulu ortasınıf ailelerinin, iyi bilinen okullara para yetiştirmek için ekonomik olarak ‘yırtma’ çabalarının sosyal olarak geride kalmalarına sebep olmamasını diliyorum.
Blogcu Anne
Bu tanımınıza göre kendimi “sosyoekonomik” olarak oldukça zengin hissetim ve çok memnun oldum.
İyi ki yazıyorsunuz…