müzik seven ama müzikten pek anlamayan birisi sayılırım. yine en sağlamı klasik müzik desem yalan olmaz; çocukluktan kalma, babamın mecburi kıldığı konser katılımları sonucunda elde edilmiş bir eğilim. popüler müziği pek çok kişi gibi ortaokuldan liseye geçişte dinlemeye başladım. bir çok saçma sapan “batılı” müzik grubunu ya da şarkıcıyı kendime sevdirmeye çalıştığım o dönemlerden elimde kalanlar yeter (neil young, donovan, the beatles, david bowie gibi). türkçe müzikte ise, hümeyra’nın kördüğüm’ünü annemin mırıldanmalarından, sessiz gemi’sini 4-A sınıfındaki kızların “höykürmelerinden”, fikret kızılok, modern folk üçlüsü’nü de sağdan soldan duyarak öğrenmiştim. bülent ortaçgil ise müzik dinleme yaşantımabiraz farklı bir kanaldan girdi. faikbey’deki özlem apartmanında yedinci katta oturan iki kardeşten büyük olan (benim de abi dediğim yaştaydı, tahminen 1953-4 vs doğumlu) serdar’ın itü’den arkadaşı, “plak çıkartmış, misafirliğe gelmiş” şarkıcı. o dönem bir çok şarkıcı için olduğu gibi onun için de “bülent” adı ile yetiniliyordu (“şimdi bülent’ten dinliyoruz” gibi).
bu akşam olduğu gibi her bülent ortaçgil dinleyişimde aklıma gelen bu tanışıklık (daha doğrusu benim onu bildikliğim) acıklı bir öykü de içerir. yedinci kattaki serdar, sevdiğimiz, tatlı bakışlı, iyi huylu bir abi olarak hatırladığımız bülent’in arkadaşı, çok geçmeden bir otobüs kazasında ölür. o yıllarda hepimizin ana ulaşım aracı otobüslerden en emniyetlisi, en düzgünü sayılan V ile giderken. garip tesadüf, az kaza yapmakla bilinen aynı otobüslerden birisinde de emre’nin baldızı Soydan ölmüştür, bir ankara-istanbul yolculuğunda. bu olay da zincirleme aklıma gelir, ortaçgil dinlediğimde. çok genç yaşta, çok beyhude ölümler. her zaman hüzün veren, birinden bu yana en az 35 diğerinden ise neredeyse 30 yıl geçmiş olsa da, hayatımda çok yer kaplamış insanlar olmasa da, varlıklarını benimsediğim, yokluklarını yadırgadığım insanların acısını hissettiren ortaçgil şarkıları.
neyse, hatırlamak toptan bir unutmanın bir önceki adımı mı acaba, diye düşünüyorum, böyle zincirleme anılar çok uzak sayılacak bir geçmişten sökün ettiğinde.
ortaçgil bağlantısına en son eklenen bir zincir de, habertürk’te 2 dakikalık bir laf etmek için gittiğim bir programdaki diğer konuk olarak tanıyıp sonra da dinlediğim jehan barbur oldu.
gazetede hakkında iyi bir not görüp google’dan parçalarına ulaştığım günden birkaç gün sonra kendisine rastlamam bir yana, ortaçgil’e benzetilmesi de ilgimi pekiştirdi. benziyor mu, benzemiyor mu, eğer şarkılarındaki ve sözlerindeki kent ozanı izlerini esas alırsak, aynı yoldan olduklarını söyleyebilirim; çok merak ettiyseniz, kendi adıyla olan websitesinden kontrol edebilirsiniz 🙂
ama, tam da epeydir iyi bir ses ve şarkı dinlemediğimi düşünürken, bülent ortaçgil seven birisi olan bendenizin sınırlı klasik dışı müzik seçkisine dahil edebilmekten sevinmemi önemsedim.
açıkhava’dan bu gece bir daha oradaki bir konsere gitmeme yemini ederek ayrılırken, dünkü ada müzik şarkıcıları konserinde dinlediğim birsen tezer adlı şarkıcının da kulaklarımda iyi bir iz bıraktığını hatırladım. o da, meğerse, ortaçgil şarkılarının yolundan giden bir ses imiş.
hepsi internette var imiş, ve ben ilk defa duymuş imişim.
melike
Dgoğrusunu söylemek gerekirse,bu gece Bülent Ortaçgil konserine gitmiş olmanızı kıskandım.B.O. şarkılarının bana anımsattığı herhangi bir şey olmasa da, uzun zamandır gitmediğim (sanki bir asır kadar önceydi) açıkhava konserlerinin ambiyansını hatırlamak,içimi tatlı bir hüznün kaplamasına neden oldu. Konsere gitmediğim zamanlarda da,sesler Nişantaşı’ndaki evimden duyulurdu. İşte bu gece yazdıklarınız bana, 15 yıl boyunca her yaz yaşadığım,bu nedenle de bir anlamda sıradanlaşmış olan açıkhava konserlerinin,aslında ne kadar özel anılarım arasında olduğunu düşündürdü. Bir daha gitmemek için yemin etmenize üzüldüm;ama hiç belli olmaz, belki bir gün yemininizi bozmak isteyebilirsiniz; ne de olsa, yeminler bozulmak için edilir.:)
mutlulukmutfaktagizlidir
Bir de yıllar önce “Bir İstanbul Masalı” dizisinde favorimiz Mehmet Aslantuğu’un dinlediği bir parça vardı. Hala da severek dinlerim!
Sanırım Münir NurettinSelçuk yorumu ama sonraki yıllarda Timur Selçuk ta seslendirmiş, “beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın”.
Saygılar!
melike
Açıkhava konserlerini hatırlamanın neden bu kadar hüzünlü olduğunu düşününce, sizin “KALP ÇARPAR BEYİN BÖLER”de bahsettiğiniz, “giden ve geri gelmeyecek olanın hüznü” birden aklıma geldi.Hani şu BAL ile ilgili bölüm. Yine o bölümün sonunda yazdığınız ve beni çok etkilemiş olan söz, ruh halimi tam olarak açıklıyordu:”Özlediğimiz,yokluğunun hüznünü yaşadığımız yolun kendisidir.” Bu cümleyi ezbere yazdığımı söyleyebilmeyi isterdim; çok havalı olurdu eminim. Ne yazık ki, böyle olmadı; sözünüz aklıma gelince,tam olarak nasıldı diye, merak edip baktım.:)
mutlulukmutfaktagizlidir
Yankı Hocam, yeni yazılarınızı bekliyoruz artık!
Saygılar!