23 Nisan Çocuk Bayramında çocuk gündeminde neler var? Savaş, çatışma ve terörün dehşet verici etkileri; emanet edildikleri yerlerde istismara uğrayan çocukların ruh sağlığının ihtiyaç listesinin en sonunda yer alması; çocukların cinsel bir nesne ya da hırpalanabilir canlılar olarak görülmesini sıradanlaştıran yaklaşımlar. Konuyu soru-cevap biçiminde bir köşesinden ele alıyorum.
Her çocuk şiddet ve terör ortamından farklı etkileniyordur herhalde. Nasıl farklar gözlenebilir? Yaşlarının önemi var mı?
Aile ortamı ve sosyal desteklerin niteliği etkili. Çocukların yaş grupları önemli. Örneğin, ilkokul çocukları korkuyu tanırlar. Ancak korkunun az mı, çok mu olduğunu tanımlamakta zorlandıklarında ötürü ufacık bir korku bile hemen büyür. Korkutucu bir durumun ne kadar tehlikeli olduğunu, ne kadar korkacaklarını değerlendiremeyebilirler. Okul öncesi yaştaki çocuklar ise korkutucu bir durum olduğunu çevredeki ipuçlarından anlayabilirler, ama nasıl adlandıracaklarını bilemedikleri için, korku davranışlarındaki kontrolsüzlük şeklinde ortaya çıkabilir.
Çocuklarımızın ruh sağlığını şiddetin yoğun olduğu koşullarda korumak nasıl mümkün olabilir?
Şiddetin yarattığı dehşetin boyutu, düşünmeden hareket etmemize sebep olabilir. Çocukların ruh sağlığı için öncelikle yetişkinlerin kendi ruh sağlığını koruyabilmeleri önemli. Ağır terör ve savaşın yarattığı şiddet koşullarında yaşanan ülkelerde çocuklar ve ailelerle yapılmış çalışmalara göre (Panter-Brick, Afganistan, Leckman, Filistin/İsrail) aile içindeki iletişimin güçlenmesi, aile üyelerinin birbirine verdiği değer ve gösterdiği özen ve barışçı bir dil şiddetin olumsuz etkilerine karşı çocukların ve anne-babanın ruh sağlığını koruyucu oluyor.
Empati, iyi dilekler ve barışçı iletişim şiddeti durdurabilir mi? Terör, savaş ya da başka şiddet biçimlerinin ruh sağlığımızı hele çocukların ruh sağlığını bozmasının, travmanın toplumu felç etmesinin önüne geçmek için empatinin ya da iyi dileklerin tek başına yetmeyeceğini, şiddeti ve terörü doğuran sosyal ve ekonomik koşulların düzeltilmesinin de barışçı bir dünya için öncelikle gerektiğini düşünüyorum. Ancak anne-babalarla çocukların ilişkilerini güçlendirmek, birbirlerini anlamalarını sağlamak gibi yaklaşımların mikro düzeyde de olsa aile içi şiddeti azaltarak bu yönde bir katkısı olduğuna inanıyorum.
Şiddeti sadece terör ya da çatışmalarla sınırlı görebilir miyiz? Yoksulluk ve eşitsizlik gibi yapısal şiddet çeşitleri ya da terör olayları ve savaşlar gibi doğrudan şiddet, hayatları tutsak alırken anne-babaların aile içi iletişimlerini geliştirmeyi hedefleyen ve bunu olabildiğince çocuk küçükken yapan yaklaşımların barışçı aileler ve toplumlar oluşmasında katkısı olacağına inanmak ilk bakışta çoğumuza “naif” gelebilir. Barışa giden yolda toplum içindeki iletişim ve ilişkilerin geliştirilmesine dayalı yaklaşımlardan vazgeçmeli miyiz?
Oysa yoksulluğun, eşitsizliğin ya da terörün ve savaşın “ebeveynlik üzerindeki etkilerini azaltmak, ve dolayısıyla, çocuğun hayatındaki güvenlik hissini arttırmak mümkün” ise, toplumda dayanışma ve acı paylaşmaya en küçük birimden, toplumun öteki kesimlerine yayılmak üzere, başlanabilir. “Güvende” hissine sahip olanlar başkalarının acılarına kayıtsız kalamaz, yaslarını paylaşabilirler. Şiddetin ruhlarımız üzerindeki etkisini sınırlamak için bir ilk adım…
Çocukları koruma konusundaki duyarsızlık neden?
Başkasının acısına duyarsız kalmak, ölen ya da şiddete, istismara uğrayanların kim olduğuna göre tepki vermek fark etmeden bir çok kişinin ya da siyasi akımın sürüklendiği bildik bir durum. Ancak çocukları korumakla yetkili ve sorumlu kişilerin (Karaman’daki gibi) öncelikle istismara uğrayan çocukları değil olaya sahne olan kurumsal yapıyı koruma refleksiyle hareket etmesi dehşet verici. Diğer yandan, kurumların kendilerini yurttaşlardan koruma kültürünün egemen olduğu bir toplumsal düzende, bu durum toplumun çoğunluğuna “değişik” gelmiyor; “bu işler böyle” tipinde bir izahat ile yetinmek, konuyu çocukların gördüğü zarardan başka alanlara taşımak (“sapığın cezalandırılması”), çocukları unutmak ve önemsememek sıradan sayılıyor.
Durumdan şikayet edip, protesto ederken çocuklara ilişkin kendimize soracağımız çok sayıda soru var: Çocuklara değer veren bir toplum olmak için neler yapmalıyız? Kendimize benzetmeye dönük eğitim müfredatının, çocuğun gelişimini değil yetişkinin rahatını gözeten anne-babalık tarzının, çocuğu korumayı değil sistemin aksamamasını ön planda tutan çocuk koruma yaklaşımının dışına çıkabilmek için bir planımız var mı? Bu konuda çalışan toplumsal kuruluşlardan ne kadar haberdarız?
Anne-babalara terör ve şiddetin etkilerinden çocuğu koruyabilmek için 7 genel tavsiye (Barış içinde yaşayan bir toplum yaratma amacıyla yaptıklarınıza ek olarak):
1. Çocuklarınızla birlikte olmak için her fırsatı kullanın; onlarla beraber geçirdiğiniz zamanları çoğaltın. Hiç olmazsa, akşam yemek saatlerinde, sofrada birlikte olun. Aile içinde birbirinize yakın durmanız rahatlatıcı, güven verici olur. Güven duygusu iyimserliğe, geleceğe ilişkin düşünebilmeye olanak verir.
2. Başınıza gelebilecek tehlikeli durumlar hakkında konuşmak istediklerinde, susturmayın, dinleyin.Onun korkularını ve endişelerini dile getirmesine fırsat verin. Bütün bunların olması için oturup zaman ayırmanız gerekir. Ayaküstü geçiştirici konuşmalar yapmak yerine, oturun yere yanı başına, aklına gelenleri söylemesi için fırsat verin.
3. Sırf teselli olsun diye “yok bir şey” demeyin. ‘Bir şey’ var. Ama siz ve onu sevenler onu korumak için ellerinden gelen her şeyi yapmayacaklar mı ? Aldığınız önlemleri tek tek söyleyin.
4. Çatışmalardan, terörden etkilenen, etkilenebilecek başkalarını korumak için çocuğunuzla birlikte neler yapabileceğinizi düşünün. Çatışmaları durdurmak için yetkililere mektup yazabilir, terörden doğrudan ya da dolaylı etkilenen çocuklara ihtiyaçlarını karşılayacak malzemeler toplayıp gönderebilirsiniz. Gündelik hayatta şiddet uygulamayan, ilişkilerinde barışçı bir çocuk olmasını teşvik edebilirsiniz.
5. Çocuk derse ki: “Korkuyorum”…. Çocuğunuzun korkusuna kulak verin, her zamankinden daha fazla ilgi ve yakınlık gösterin. Korkunun onun günlük davranışlarını engellemesine fırsat vermeyin, çekindiği ve kaçındığı şeyleri saptayıp, bunları yapması için yüreklendirin.
6. Anne-baba derse ki: “Her zamankinden çok ilgi istiyor, çok bencilleşti”… Çocuğunuza verdikleriniz yetmiyorsa, ihtiyaç giderek artıyorsa, onu rahatlatmak için daha fazla ve daha uzun zaman ayırmaktan çekinmeyin.
7. Çatışma ve terör haberleri ve konuşmaları çocukları gerginleştirebilir. Çocuklar gerginleştiklerinde ne yaptıklarını çok iyi kontrol edemeyebilirler. Davranışlarını kontrol etmekte zorlandıklarında, çocuklara nerede duracağını göstermek işe yarar: tatlı-sert uyarılarda bulunabilirsiniz. Kendisini tutmayı, durabilmeyi öğreten oyunlar oynatabilirsiniz.
(Hürriyet Pazar’dan Yenal Bilgici’nin ve AJTurk’ten Semin Gümüşel’in sorularına Mart-Nisan 2016’da verdiğim yanıtlara dayanarak yeniden yazdım)