Anneler cepte keklik. Biz babaların duyguları bir hoş, değişkeniz çocuklarımıza karşı. Şimdi konuyu “canım, biz çocuklarımızı sevmiyor muyuz”a çekmeyelim. Seviş tarzımız da bir hoş, kendimize özgü. Bir kere, (babalar olarak) annelere göre daha şartlı-şurtluyuz. Ne yaparsak yapalım, bizi kayıtsız şartsız seven ve bunu da az önceki deneyde olduğu gibi gözlerinden şıp diye okuduğumuz annelerimizin sevgisi, adeta, “cepte keklik.”
Babanın beklentileri. Biz babaysak eğer, çocuğumuzun sevgimizi hakedecek şeyler yapması, sevgimizi bir tür kazanması gerekiyor. Doğru-yanlış olarak söylemiyorum, bir durum saptaması bu… Belli ölçütlerimiz, beklentilerimiz var. Bunlara uyulmasını bekliyoruz. Beklentilerimize uyan çocuklar, gözbebeğimiz olup, gözümüze giriyorlar. Uymayan asiler ise, gözbebeğimize girmek için önerilen yollar dışında yolları tuttuklarında, sevgiyi kazanmaktan vazgeçtiklerini sanmayın. Bize en çok direnen, bizimle en çok mücadele eden isyankar ya da “hayırsız” çocuklar bile, belki de en çok onlar, bir tür “kutsanma” beklentisi içinde, alamadıkları bir sevgiyi (babanın onayını) almak için onca yıl isyan ediyorlar.
Babam beni sevmiş miydi? Çocuk olarak, kendimizi babamıza sevdirebildiysek, daha doğrusu, o bize sevgisini hissettirebildiyse, işimiz daha kolay. Hayatla didişmemizin bile daha yumuşamasını bekleyebiliriz. Çocuğumuza onu sevdiğimizi hissettirmemiz de aynı ölçüde kolaylaşacak. “Yok, ben o sevgiye ulaşamadım”, diyebilirsiniz. Ulaşmak için çaba harcamış olduğunuz günleri hatırlayamayacak kadar iyice gerilere itmiş de olabilirsiniz. “Zaten onun sevgisini elde etmeyi de reddetmiştim, asiydim, radikaldim” de diyebilirsiniz.
Gözünden tanırsınız. Ama, zihninizde şöyle bir dönüp geriyi düşündüğünüzde, bu günkü aklınızla baktığınızda, hele artık babaysanız, babanızın sevgisinin kanıtlarını bulabilirsiniz. Geçmiş yıllarda görüp de, babalık sevgisiyle o sıralar pek ilişkilendiremediğiniz davranışları, şıp diye gözünden tanıyacağınıza bahse girebilirim.