Bu yazı 24 Nisan 2014 tarihinde yazılmıştır.
Gündelik hayatın sıradan olayları kendisini açıklamaya bizi bir biçimde zorluyor, psikolojik kuramlarını üretiyor; asansör bu kuramlar için iyi bir laboratuvar. Hatırlarsanız, yüksek plazalardaki asansör düğmelerinde en hızlı eskiyenin ‘kapıyı kapat’ düğmesi olduğunu yazmıştım. Nedeni hakkında spekülatif açıklamalardan bir tanesi insanların bir başkasıyla asansörün ‘mahremiyetinde’ yalnız kalmaktan rahatsızlık duyması, diğeri 10 saniye daha önce işe yetişme arzusu, bir diğeri ise yetişemeyenin ah-vahlamasından keyif almasıydı.
Son deneylerimden birisi, asansör bekleme alanlarında düğmeye basılma sayısı. ‘Bir önceki gelmiş, basmış, ışık yanıyor; ama bir de ben basayım, belki iyi basamamıştır’ diyen kişi, asansör kendisinin beklediği hızda gelmeyince ve acelesi ile doğru orantılı olarak düğmeye birkaç kez basacaktır. Ne kadar çok basılırsa o kadar çabuk geleceğini varsayan bu kişi asansörden ikinci katta indiğinde, ‘o kadar acelesi vardıysa neden merdivenle çıkmadı?’ diyenlerdenseniz, bir dahaki sefere kendinizi yakından inceleyin.
Asansörün önüne geldiğinizde, her seferinde birisi daha önceden basmış ve asansör de az sonra (siz hiç bir şey yapmaksızın geldiyse) düğmeye basılarak ‘çağrıldığını’ nasıl anlayabilirsiniz? Küçük bir çocuk asansör ya da başka yarı otomatik cihazların çalışması için kendisinin bir şey yapması gerektiğini nasıl kavrayabilir? Açılır kapanır kapıların önünde sihirli bir durumu seyredermişcesine takılıp kalan küçük çocuğun kendisinin orada olup olmamasının kapının hareketini belirlediğini anlaması saniyeler olmazsa dakikalar sürer. Her şeyin bir nedeni olduğuna inanan çocuk, kendisinin bu nedenler üzerindeki etkisini ona hissettiren otomatik ‘açıl susam açıl’ kapıların ve düğmesine basılınca hemencecik gelen asansörlerin dünyasında bu sırları çözdükçe kendisini çok güçlü hissedecektir.
Ancak bu güç otomatik makinelerin düğmesine basmak dışında bir yerde kendisini gösteremediğinde, ya da insanlar ‘düğmelerine’ basıldığında beklenen tepkileri vermediğinde gücünün işlemediği durumlar olduğunu gördükçe kimisinde derin bir güçsüzlük hissini de yanında getirecektir. Karşısındakine zorla kendi istediğini ‘düğmesine’ basarak yaptırtmaya çalışan çocuk ile toplumu kendi doğru bellediği biçimde davranmaya zorlayan ‘narsistik lider’ arasında kestirmeden düz bir çizgi çekebiliriz. Peki, düğmelere basacak bir kişinin lider noktasına nasıl taşındığının açıklaması ne olacaktır?