“Gülme bedenimizin güçsüzlüğüdür; yozlaşması, yavanlığıdır. Köylünün eğlencesi sarhoşun özgürlüğüdür. Eşekler ve domuzlara yaraşır cümbüşlerin sürüsüdür.” Gülün Adı’ndaki ihtiyar keşiş Jorge, gülmeyi lanetlerken gerekçesi budur.
‘Gülme ve kahkaha aynı değildir, kahkaha karşıtı siyasetçi onu kastetmedi’ diyecek olanlar, kahkahaya karşı ancak ölçülü neşe ve tasdikli şenliklere açık olduğunu da ekleyebilirler. Şenlik sevmezlik ve neşe düşmanlığı özgürlük karşıtlığının doğal bir parçasıdır. Kahkaha atanlara sinir olmakla kalmayıp, onların haysiyetleri hakkında hüküm kesenlerin bu konuda özellikle kadınlara takılmalarına şaşmamak lazım. Bu herkesi terbiye etme merakı basitçe bir ‘gericilik’ ya da ‘yobazlık’ ile açıklanamayacak denli evrensel bir yana sahip.
Yaşanan dürtü kontrolü sorununu kadınların erkeklerdeki dürtüleri hareketlendirmesine bağlama konusunda sağda olduğu kadar sol’da da epey taraftar bulabilecek bu siyasetler üstü yaklaşıma değişik yazarlar değindi (özellikle Selçuk Candansayar’ın yazısı ve gazetenin ilk sayfasındaki fotoğraf meseleyi sahici bağlamına oturttu).
Beni gülme/gülümseme/sırıtma ekseninde düşündürmüş olan Gülün Adı’nı (Umberto Eco) okuduktan sonra 1992 yılında kaleme aldığım yazı tartışmaya bir dipnot yerine geçebilir.
Gülmenin davranışsal anlamı
Davranışları inceleyen etologların birbirinden oldukça farklı, hatta birbirine karşıt görüşler öne sürdükleri insan jestlerinden biri gülmedir. Yaygın anlayışlardan bir bölümüne göre, gülme ve ağlama birbirine karşıt, birbirini dışlayan iki ifade biçimi olarak kabul edilir. Gülme’nin ne olduğu konusunda özellikle 60’lı yıllardan sonra yapılan davranış incelemeleri çeşitlilik sunuyor.
Gülmenin bir tür “hırlama”, bir saldırganlık gösterisi olduğu şeklindeki savlar biraz indirgemeci bir yaklaşım olmakla birlikte dayandığı kanıtlar ikna edici. İnsanlar gülerken de, saldırgan niyetlerini “hırlayarak” belli ederken de dişlerini gösteriyorlar. O dişler ki, insanın en eski silahlarından. Savaş alanlarındaki gibi, sadece dişler gösterilmekle kalmıyor. Dişler birbirine kenetleniyor, çene sımsıkı kasılıyor. Düşmanı yakından ve dikkatle izlemek gerektiği için, gözler kocaman açılıyor, kaşlar yukarı doğru kalkıp, alındaki kırışıklıkları oluşturuyor. Omuzlar ve kafa ileri doğru uzatılıyor, yaklaşılan kavgada en kolay incinebilecek karın ve bel altı bölgesi geriye alınıyor.
Kavga öncesi diş gösterme ile gülme sırasındaki diş gösterme arasındaki paralellik, bazı araştırıcıları gülmenin aslında tehditkar ve saldırgan bir davranış olduğu sonucuna götürüyor. Bazı durumlar için geçerliliği varsayılabilen, ancak genellemesi pek kolay olmayan bir görüş.
Sırıtmak en alt basamakta
“Pis pis sırıtmak” olarak tarif edilebilecek bir gülme tipi ise, gülümseme ile kıyaslandığında, apaçık saldırganlık içeriyor. Bu tarz gülen bir kişinin niyeti zarar vermek olarak algılanabilir.
Doğrudan doğruya neşelilikle ilgili olmayan diğer gülmeleri de bir güç gösterisi ve tehditkar tutum olarak değerlendirmek mümkün. Örneğin, zayıf veya güçsüz durumdaki bir kişiye gülmek, gülebilen kişinin o andaki güçlülüğünü ifade eder. Düşene gülmek diye tanımlanabilecek schadenfreude ise kendini tutamayıp gülmekten öteye bir ‘oh olsun’ içerir.
Yine de, “normal” gülme, çatışmalar ve kavgalardan uzaklığı, çatışmaları çözümlemişliği, neşeli ve huzurlu bir duygu durumunu ifade etmemiz mi? Spekülatif olma tehlikesinden uzak durmak için, gülmenin insanda ortaya çıkışına ilişkin düşüncelerden oldukça kabul gören bir tanesine değineyim.
Ağlama ve gülme iç içedir
Desmond Morris, “Çıplak Maymun”la pek çok insan davranışı konusunda oldukça iddialı görüşlerini kanıtları ile ortaya koymuştu. İnsan yavrusu için ağlama, hayatıyla yaşıt bir anlatım biçimidir. İhtiyaçların giderilmesi için kullanıldığı bu işareti anneyi tanımaya başladıktan sonra kendisi için tehlike oluşturabilecek durumlarda kullanmaya başlar. Anne onun için koruyucudur ve rahat hissettiricidir.
Ancak, annenin ürkütücü, tedirgin edici davranışlarıyla karşılaşmak, bebek için şaşırtıcı olabilir. Açmazın ilk aşamasında tehlikeden ürken bebek ağlamaktayken, annesini tanıdığında onun tehlike kaynağı olamayacağını algılayarak rahatlayarak sevinir. Ağlama, gülmeye dönüşür. Ağlama ile gülme arasındaki biçimsel benzerliği ve yüz kaslarındaki kullanıma ilişkin ortaklığı açıklayabilen bir görüş bu.
Ağlama, evrimsel sıralanışta gülmeden önce gelir. Ancak ifade biçimi olarak ikisi de birbirine benzerler. Her iki durumda da aynı kaslar kasılır, ağız aralanır, soluk alıp verme hızlanır. Yüz kızarır, gözler yaşarır.
Gülümseme
Gülmenin bir alt kümesi olarak da düşünülebilecek olan gülümseme, gülmeden daha keskin mesajlar iletir. Bir kere, tümüyle olumludur. Barışçı ve iyi niyet belirtisidir. Neredeyse hayatın 8’inci haftasında başlayan (ilişkinin bir parçası olan, refleksten ibaret olmayan) gülümsemelerinizle karşıdakinin gönlüne dokunmayı öğrenirsiniz. Adeta ilk gülümsemenizdeki saflığınızı bir yerde korumuş olduğunuzu hatırlatmak için az tanıdığınız bir kişiyle karşılaştığınızda gülümseyerek tanışıklığınızı ve sempatinizi belirtirsiniz. Sizi bir “dost” (düşman olmayan) olarak algılaması için bu yeterli olur.
Sevişmeler de gülümsemeyle başlar. Anlamsız görülecek denli nedensiz ve uzun süren bu gülümsemeler, sevişenler kendilerini içgüdülerinin ve tutkusunun yönlendirmesine bırakıp, kendilerini “işlerine verdikçe” silinir; daralmış bilinçler, dış dünyadan kopuş sürdükçe gülümseme yüzlerden uzak kalır. Sevişmenin son evresinin ardından gülümseme geri gelir. (Bu nedenle ülkemizde toplumu terbiye meraklılarının kahkahadan ziyade asıl tehlike olan gülümsemeye odaklanmalarını beklerdim. 2014 notu)
Gülmenin düşmanları korku içindedir
Gülün Adı’ndaki ihtiyar keşiş Jorge “Gülme bedenimizin güçsüzlüğüdür” diyerek gülmeyi lanetlerken gerekçesi ‘korku’ severliğidir. Çünkü “gülmek bir köylüyü korkudan kurtarır. Ama yasa korku aracılığıyla kendini kabul ettirir.” Gülme bir korkuyu yok etme sanatı haline gelirse, “biz günahkar yaratıklar tanrısal bağışların en sağ görülüsü ve seveceni olan” bu korku duygusundan kurtulursak neler olur dünyamızda? Yasa nasıl hükmünü sürdürür?
Gülmekten yanayızdır çünkü “gülme bizi özgürlüğe götüren yollardan biri. Gülebilmek, boş inançlarımızın saçmalığını kavrayabildiğimizi gösterir.” Şenlikli bir toplumda korkunun egemenliği bitmiştir.