Eylül 09
-Bizi biraz çocukluğunuza götürmenizi istesek? Nasıl bir çocukluk sizinki?
Hayalci yanım çoktu.Yıllarca evdeki İngilizce bir kitaptaki doğum odası resimlerindeki bebeklerden, “bu sensin” diye gösterilen resimdeki bebeğin ben olduğuna inandım. Belki buna hayalcilik kadar saflık da denebilir. Kendi kendime oynamayı, saatlerce yazılarını okuyamadığım tarih mecmualarının resimlerine bakarak neler yazıldığını anlamaya çalışmayı, atlaslar, haritalar, savaş resimleri arasında kaybolup gitmeyi severdim. Dışarıdan bakınca nasıl gözükürdü, biraz garipsenir miydim, uzak ve mesafeli mi bulunurdum, o zamanı hatırlayan arkadaşlarıma sormalı.
– Çocuk ve ergen psikiyatrisine yönelmenizde rol oynayan faktörleri bizimle paylaşır mısınız?
Hayatın içinde kişiliğimizin nasıl ortaya çıktığını anlamak, bu süreçteki aksamaları çözebilmek gibi bir fanteziyi ilk kez lise yıllarında geliştirdim. Beyin ve davranışlarımızın gelişimi her zaman ilgimi çekmişti. Tıp eğitimi bu sorunun cevabını aramak, bu becerileri kazanmak için iyi bir sistematik düşünme ve davranma becerisi kazandırdığı için tıbba , oradan psikiyatri uzmanlığına, oradan da gelişimin en belirgin olduğu çocuk ve ergen psikiyatrisi uzmanlığına ilerledim. Bu süreçte araştırmacılık ve bilimsel bakışı çalışmalarımın merkez ekseni yapmaya çalıştım.
-Çocuğumuz bizden ne bekler? Yaklaşımlarımız nasıl olmalı sizce?
Sevmemizi ve saymamızı, adam yerine koymamızı, sınırlarımızın açık ve net olmasını, düzenli ve güvenli bir yaşam sağlamamızı, tutarlı olmamızı bekler. Bizim ondan yaşına ve gelişimine uygun beklentilerimiz olmasını da bekler.
-Çocuk psikiyatrisi neler yapar? Eğer çocuğumuzda sorun seziyorsak doktorlardan neler beklemeliyiz?
Çocuklar, gelişmelerinin en kritik, en etkili ve en değişime açık dönemlerinde olan bireyler. Çocukluk, gelecekle ilgili çerçevelerin belirlendiği, ana çizgilerin şekillendiği ve bazı sorunların ipuçlarını verdiği bir dönemdir. Bu değişimin hızına ayak uyduracak yaklaşımda, çocuğu içinde olduğu koşullarla birlikte değerlendirir ve onun gelişiminin önüne geçebilecek engelleri kaldırmayı amaçlarız. Ailenin ihtiyacı olan kılavuzluğu sağlamak, çocuk-ana-baba ilişkilerini ve ailedeki herkesin gelişimini en üst ve makul seviyeye çıkartmak, çocuk psikiyatrının yaptıklarının belki en önemlisi ve işe yarayanıdır. Gelişimin yolunda gitmediği durumlarda, çocuk yeni yetkinlikler ve beceriler kazanamadığında semptomlar (patolojik olan durumlar) ortaya çıkar. Bazen, çocuk ya da genç gelişimini oldukça iyi götürür, yetkinlikleri fazlasıyla mevcuttur; bu sefer de aile ya da okul duruma gereken uyumu gösteremeyebilir; çatışmalar ortaya çıkar. Çocuk psikiyatrı, sadece çocuğun değil, ailenin ve okulun da doktoru rolünü üstlenir. Çocuğun kendisini olduğu kadar içinde bulunduğu ortamı da değerlendirerek, “sorun”u aşma yolunda kılavuzluk eder. Psikoterapi, eğitim ve ilaç tedavilerinden yararlanır. Bazen de hiçbir şey yapmaz; meselenin müdahale gerektirmediğine karar vermek de yüksek sorumluluk isteyen bir karardır.
– Çocuğun hiperaktif mi yoksa “aktif” (dikkatsiz, düzeni bozucu) mi olduğunu nasıl ayırt edebiliriz? İkisinin farkı nedir? Hiperaktivite genellikle hangi yaşlarda fark edilir? Erken tanı için ebeveynlere/eğitmenlere tavsiyeleriniz neler?
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) dikkatsizlik ve/veya hiperaktivite ve dürtüsellik belirtilerinin benzer yaş ve gelişimsel düzeydeki bireylere kıyasla daha ağır, sürekli, şiddetli ya da sık yaşanması durumu olarak tanımlanmaktadır.
Dikkatin değişikliğe uğraması, zaman zaman güçlenip zayıflaması, hep aynı kalmaması dikkatin görevi icabıdır. Hepimizin bir vesileyle dağılıp toparlanabilen bir dikkat, değişen düzeylerde dikkat yoğunluğu vardır. Kişiden kişiye değişebildiği gibi aynı kişi için de zamandan zamana, mekandan mekana, dikkat edilen şeye göre değişebilir. Çocukların yaklaşık % 5’i (büyüklerin %1.5’u) için bu değişkenlik o kadar yoğun ve fazladır ki ölçü kaçar. Değişkenlik, hayata ayak uydurmayı, duygusal gelişimi ve öğrenmeyi engelleyici olabilir. Özellikle okul çağında, çocuğun öğrenmesini ve toplumsal uyumunu zorlaştıran problemlere sık rastlıyoruz. Pek çok çocuğun yaşayabileceği problemleri, bir kesim çocuk sürekli ve gelişmeyi engelleyici şekilde yaşar. Aşırı hareketlilik, dikkati toparlayamamanın bir sonucu olarak ortaya çıkar. Herhangi bir hareket fazlalığından farkı, amacı olmayan, rastgele bir hareket artışı olmasıdır. Oradan oraya verimsiz, ve amacı tanımlanamayacak, sırf hareket olsun diye yapılan bir eylemler dizisi ortaya çıkar.
Çocukların sınıf içinde zorlanmasına sebep olabilecek durumlardan sadece bir tanesi olan hiperaktivite, son dönemde terim olarak kullanım tarzıyla, her türlü sınıf içi uyum zorluğunun jenerik adı haline geldi. Çeşitli sebeplerle ortaya çıkan bu zorlukların benzer yöntemlerle tedavi ediliyor olması, pek çok kişiye problemlerin bir örnekmiş gibi gözükmesi izlenimini verdi.
Sınıf içi davranış ve öğrenme sorunları olan çocuklardaki sorunların da her bir çocukta kendine özgü bir seyir göstermesi kaçınılmaz. Bu hal ve gidişi etkileyen sayısız belirleyici bulunabilir: Aile yapısından beslenme tarzına, okula gidiş gelişinde yolda geçen süreden öğretmenin cinsiyetine kadar değişebilecek küçüklü büyüklü birçok etkeni liste olarak sıralayabiliriz. Durumu değerlendiren uzman kişinin yapması beklenen, bu listenin içerisinde çocuğun durumuna en çok etki edenleri belirten bir öncelik sıralaması yapmasıdır.
– Okula ilk adım anaokuluna başlama sürecinde çocuklar nasıl bir duygusal değişim yaşar? Çocuğun bu süreci kolaylıkla atlatması için anne ile babaya düşen görevler neler? Hangi durumlarda bir uzmana başvurmak gerekir?
Yuva, çocuğun annesinden (veya ona bakım veren kimseden), ve evinden ilk ayrılışıdır. Bazı çocuklar çok istekli olup hemen alışırken, bazı çocuklar annelerini bırakmak, yuvaya gitmek istemezler. Çocuklar hem kendileri için hem de sizler için endişelenirler, annesi yanında olmayan bir çocuk annesinin iyi olup olmadığını merak, endişesi artar.
Çocuğunuzu yuvaya vermeye karar verdiyseniz buranın her şeyden önce sizin içinize sinen bir yer olmasına dikkat edin. Çocuklar sizin şüphelerinizi, kaygılarınızı hemen hissederler ve daha çok kaygılanırlar. Siz, içinize sinen bir yuvada karar kıldıktan sonra ise çocuğunuzun kaygısını gidermek için yuvanın ne olduğunu, orada ne yapacağını, yuvada geçirmesi gereken zaman bittiğinde eve geleceğini ve sizin onu bekleyeceğinizi gerekirse defalarca anlatın. Çocuğunuza alışması için ihtiyacı olan zamanı verin, gerekirse gittikçe kısalan sürelerde yanında olun, siz yokken sizi hatırlatacak bir şeyi yanında bulundurun. Çocuğunuzun alışması beklediğinizden uzun zaman bile alsa her çocuğun farklı mizaç özellikleri olduğunu aklınızda tutun, onun hızıyla küçük adımlarla gidin.
– Yeni eğitim -öğretim yılının başladığı şu günlerde özellikle okulda yaşanan “alay etme”, “alay edilme” problemi gündemimizde.. Bu probleme çözüm arayan anne, baba ve eğitmenlere tavsiyeleriniz neler?
Anne – babalar bu tür sorunlar yaşayan çocukların bireyselliğini desteklemeli. Pek çok kere sosyal ortamlarda uyum sağlayamayan çocuklar, grup içinde yaşadıkları gerilimi özellikle evde yalnız kalarak boşaltmaya çalışırlar. Bu gibi durumlarda çocuğu kendi kendini çok iyi eğlendirdiği için övüp, evde de kendileri ile olmaya zorlamamalıdırlar. Yalnız kalmayı sevdikleri için eleştirip suçlu hissettirmemelidirler.
Çocukların sosyal statüleri yükseltilebilir. Sınıfın beğenisini kazanacak özellikleri ön plana çıkarılıp, lider rolleri verilebilir. Sınıfın antipatisini kazanacak durumlardan da sakınılmalıdır. Örneğin, öğretmen sınıfta yokken konuşanların ismini tahtaya yazma işi bu çocuklara verilmemelidir!
Genel olarak çocukların başa çıkma mekanizmalarını güçlendirmek adına kendi sorunlarını kendileri halletmeleri için yönlendirmeyi önersek de, bu kadar yoğun problemler yaşayan çocuklara yetişkinlerin biraz daha aktif rol oynayarak çocukları desteklemeleri gerekir.
Özellikle, sınıf ve okuldaki büyüklerin “alay edilen” çocuklara sahiplenici yaklaşımlarının etkisi büyük değer taşır. Çocuklar arkadaşlarına nasıl yaklaşacakları konusunda öğretmenlerini taklit eder, onları model alırlar.
– Ev ve okul dışında düzenlenen aktiviteler ve programların çocukların duygusal ve sosyal gelişimine katkısı yanında okul başarısını da olumlu yönde etkilediğini söyleyebilir miyiz?
Çocukların duygusal ve sosyal gelişimini destekleyen programlar dolaylı olarak okul başarısına da olumlu katkıda bulunabilir. Çocukların asıl kazanımının, programlarda sunulan beceri ve yetenekleri kazanmak olduğunu unutmayalım.