Sosyal medya ve çocuklar
Adı üzerinde ‘sosyal’ medya, sosyal hayatı sokaktan, bahçeden alıp odalara, ceplere taşıdığında, dış dünyayla aramızdaki duvarları ve kapıları kaldırıp, saatlerle ifade edilen mesafeleri sıfırladığında hayatımızın ne kadar çok değiştiğini artık fark etmiş bulunuyoruz. Anlatacağımız ve söyleyeceğimiz şeyler pek değişmedi: seviyorum, kızıyorum, gidiyorum, kalıyorum, ne olmuş, neden olmuş, kimmiş, ne yapmış gibi evrensel sorular ve cevapları aynı. Ancak bu iletişimin içinde aktığı kanalların değişmesi hayatımızı daha da fazla etkileyecek. Bu satırların yazarından küçük yaştakilerin bile Uzay Yolu fantezilerini aşacak teknoloji değişikliklerini anlamak için zamana ihtiyacı var. Iyi midir, kötü müdür ikileminin dışında durarak sosyal medya hakkında düşünmeye başlamamız lazım.
Yararlar:
- Kendini ifadeye daha çok olanak verir.
- Bilgi paylaşımı kolaylaşır.
- Başkalarına destek olabilme imkanı sağlar.
- Başkalarını anlama ve saygı göstermek için fırsat yaratır.
- Sosyalleşmek için alternatif yollar sağlar.
Riskler:
- Mahremiyetin çiğnenmesi kolaydır.
- ‘Uygunsuz’ şiddete, ırkçılık ve ayrımcılığa, dışlamaya yönelik içeriklerin rasgele yayılabilmesine fırsat verir.
- Reklam ve yanıltıcı bilginin kolayca yayılmasını mümkün kılar.
(O’Keefe ve Clark-Pearson, 2011 ve Chau, 2012’den)
En önemli risklerden birisi zorbalık.
Zorbalık için de uygun bir zemin oluşturan sosyal medya, zayıf ya da güçsüz görülenlerin, dışlanmak istenenlerin kolayca hedef alınmasına imkan verir. Zorbalığa uğrayan çocuklar ve gençlerin depresyon ve intihar riski artıyor. Genellikle zayıf durumda kalan çocukların bir anlamda tek başına ‘sıkıştırıldığı’ bir mecraya dönüşebiliyor. Ne yapılabilir? Sosyal medyayı toptan ‘kötü’ ilan etmek hiç doğru değil; zira sosyal medya aynı zamanda bir dayanışma ve arkadaşlık aracı olarak kullanılabilir. Zorbalık yapanların ‘blok’lanması ile başlayan önlemler yanısıra duruma duyarlı diğer çocukların ve öğretmenlerin fark etmesi mümkün.
Kendini kontrol
Sosyal medyaya ‘kısa mesaj’ ve diğer ‘hızlı iletişim araçlarını’ dahil edebiliriz. O zaman, sürat faktörünün etkisini de hesaba katalım. Önümüze gelen bir mesaja hemen cevap verme arzumuz, yeterince düşünmeye fırsat vermeyebilir.
Yaşadığımız bir olayın o anda ilginç veya paylaşmaya değer gördüğümüzde, biraz sonra aynı hissi taşıyıp taşımayacağımız sorusuna bir cevap bulmadan, ‘paylaş’ ya da ‘yanıtla’ dememeliyiz. Kendimize gerektiğinde ‘hayır’ demenin zorluğunu hepimiz biliyoruz; çocuklarımızın bu beceriyi geliştirmesine yardım etmek, medyayı nasıl kullanacaklarını dışarıdan kısıtlamalarla öğretmeye çalışmaktan, sosyal medyanın yararı zararını tartışmaktan daha yararlı olacaktır.